Hac Sûresi 20. Ayet

يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ  ...

Onunla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يُصْهَرُ eritiliyor ص ه ر
2 بِهِ onunla
3 مَا şeyler
4 فِي içindeki
5 بُطُونِهِمْ karınlarının ب ط ن
6 وَالْجُلُودُ ve derileri ج ل د
 
Kur’an’ın birçok âyetinde olduğu gibi burada da, evrendeki zorunlu itaat yasaları uyarınca Allah’a boyun eğen varlıklara dikkat çekilmekte, insanların ise sınav ortamının icabı olarak hür iradeleriyle baş başa bırakılmaları neticesinde topyekün bir teslimiyet ve itaat içinde olmadıkları, dolayısıyla birçok insan Allah’a itaat edip kurtuluşa ererken nicelerinin de azabı hak etmiş olacağı uyarısı yapılmaktadır. Âyetlerde yer alan tasvirlerde açıkça görüldüğü üzere, dünyadakinden başka bir hayat tanımayıp inkârcılıkta direnen ve rableri hakkında çekişme içine girenlerin öteki dünyadaki âkıbetleri pek acı olacaktır. İman edip Allah’ın hoşnutluğuna uygun davranışlarda bulunanların mükâfatı ise dünyada en cazip görünen nimetlere eriştirilmekten ibaret değildir. Çünkü onlar her türlü övgüye lâyık olan Allah katında en itibarlı mevkiye, Allah’ın yoluna iletilmiş ve sözlerin en güzeline yöneltilmişlerdir ki bu da mutlulukların en büyüğüdür. 
 

  Sahera صهر : صِهْرٌ damat demektir. Kişinin hanımının aile fertlerine de أصْهارٌ denir. إصْهارٌ ise komşuluk, nesep veya evlilik yoluyla yakınlık kurmaktır. صَهْرٌ a gelince o bir nesneyi eritmektir. Buna bağlı olarak eriyen yağ/nesne için صُهارَة lafzı kullanılır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de bir defa fiil bir defa da isim formunda 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli sıhriyyettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ

 

يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ  cümlesi  الْحَم۪يمُ  hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  يُصْهَرُ  merfû, meçhul muzari fiildir.  بِه۪  car mecruru  يُصْهَرُ  fiiline müteallıktır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا  , naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

ف۪ي بُطُونِ  car mecruru  مَا  ’nın mahzuf sılasına müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الْجُلُودُ  atıf harfi  وَ  la ism-i mevsûl  مَا  ya matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.

Matufun irabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

و : Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يُصْهَرُ بِه۪ مَا ف۪ي بُطُونِهِمْ وَالْجُلُودُۜ

 

Ayet, önceki ayetteki  الْحَم۪يمُۚ ’den veya ona ait zamirden hal cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

يُصْهَرُ  fiili meçhul gelmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Naib-i faili olan müşterek ismi mevsûl  مَا nın sılası mahzuftur.  ف۪ي بُطُونِهِمْ, bu mahzuf sılaya mütealliktir. 

الْجُلُودُ, naib-i fail olan  مَا ’ya temâsül nedeniyle atfedilmiştir.

ف۪ي بُطُونِهِمْ, mahzuf sıla cümlesine mütealliktir.

جُلُودُ  kelimesi  مَا ’ya matuftur. 

Onunla karınlarındaki şeyler ve derileri eritilir yani aşırı sıcaklığından karınlarında da dışlarındaki gibi tesir eder; onunla derileri eritildiği gibi bağırsakları da eritilir. Teksir için şedde ile  يُصَحَّرُ  da okunmuştur. (Beyzâvî) 

“Başlarının üzerine de kaynar su dökülecektir onların. Bununla karınlarının içinde ne varsa hepsi, derileri de eritilecektir.” “حَم۪يمُۚ”, kaynar su demektir. Nitekim İbni Abbas (r.a.): “Şayet o sudan, dünyanın dağlarına bir damla düşmüş olsaydı, onu eritirdi.” demiştir.  يُصْهَرُ “eritilir” demektir. Yani onların başlarına o kaynar su döküldüğünde, onun, bedenin içinde yapacağı tahribat, dışında yapacağı tahribat gibi olur. Böylece de o, tıpkı onların derilerini eritip yok ettiği  gibi  bağırsaklarını ve iç organlarını da eritir. Bu, “bağırsaklarını parça parça eden kaynar sudan içirilen” (Muhammed Suresi, 15) ayetindeki manadan daha beliğ ve etkilidir. (Fahreddin er-Râzî)