اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | الَّذِينَ |
|
|
2 | إِنْ | eğer |
|
3 | مَكَّنَّاهُمْ | onları iktidara getirirsek |
|
4 | فِي |
|
|
5 | الْأَرْضِ | yer yüzünde |
|
6 | أَقَامُوا | kılarlar |
|
7 | الصَّلَاةَ | namazı |
|
8 | وَاتَوُا | ve verirler |
|
9 | الزَّكَاةَ | zekatı |
|
10 | وَأَمَرُوا | ve emrederler |
|
11 | بِالْمَعْرُوفِ | iyiliği |
|
12 | وَنَهَوْا | ve vazgeçirmeğe çalışırlar |
|
13 | عَنِ | -ten |
|
14 | الْمُنْكَرِ | kötülük- |
|
15 | وَلِلَّهِ | ve Allah’a aittir |
|
16 | عَاقِبَةُ | sonu |
|
17 | الْأُمُورِ | bütün işlerin |
|
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ
İsim cümlesidir. اَلَّذ۪ينَ mahzuf mübtedanın haberi veya önceki ayetten bedeldir. İsm-i mevsûlun sılası اِنْ مَكَّنَّاهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. مَكَّنَّاهُمْ ’ün dahil olduğu fiil cümlesi şart cümlesidir.
مَكَّنَّاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru مَكَّنَّاهُمْ fiiline mütealliktir.
فَ karinesi olmadan gelen اَقَامُوا الصَّلٰوةَ cümlesi şartın cevabıdır.
أَقَامَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir.
الصَّلٰوةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اٰتَى الزَّكٰوةَ cümlesi atıf harfi وَ ’la öncesine matuftur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَمَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
بِالْمَعْرُوفِ car mecruru اَمَرُوا fiiline mütealliktir.
نَهَوْا atıf harfi و ‘la makabline matuftur. نَهَوْا mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. عَنِ الْمُنْكَرِ car mecruru نَهَوْا fiiline mütealliktir.
اَقَامُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi قوم ’dir.
اٰتَوُا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi أتى ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
وَ istînâfiyyedir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
عَاقِبَةُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الْاُمُورِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَلَّذ۪ينَ اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ اَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اَلَّذ۪ينَ, takdiri هُمْ olan mahzuf mübtedanın haberidir. Mevsûlün sılası …اِنْ مَكَّنَّاهُمْ فِي الْاَرْضِ şeklinde şart üslubunda gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فِ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi olan اَقَامُوا الصَّلٰوةَ müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabına matuf olan müteakip cümleler, aynı üslupta gelmiştir. Cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
الْاَرْضِ ’deki marife cins içindir. (Âşûr)
وَاَمَرُوا بِالْمَعْرُوفِ cümlesiyle, وَنَهَوْا عَنِ الْمُنْكَرِۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Bahsi geçen kişilere verilenlerden sonra onların hallerinin sayılması taksim sanatıdır.
اَمَرُوا - الْاُمُورِ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الصَّلٰوةَ - الزَّكٰوةَ kelimeleri arasında muvazene ve mürâât-ı nazîr sanatları, بِالْمَعْرُوفِ - الْمُنْكَرِ ve نَهَوْا - اَمَرُوا gruplarındaki kelimeler arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Allah Teâlâ, yurtlarından çıkarılanlara iktidar ve hakimiyet dizgini verdiği zaman onların gösterecekleri güzel hal ve hareketleri belirterek kendilerine ikramı en anlamlı ve güzel şekilde vadetmektedir. (Ebüssuûd)
Râğıb el İsfahani şöyle demiştir: “Allah, namaz kılmakla övdüğü her yerde ‘ikame' (gereği gibi kılma) lafzını zikretmiş; sadece münafıklar için ‘Namaz kılanlar’ buyurmuş, [Namaz kılanların vay haline… (Maun Suresi, 4)] ifadesiyle buna işaret etmiştir.”
Şüphesiz “ikâme” kelimesi, namazın hak ve şartlarını yerine getirerek usulüne uygun olarak kılınması gerektiği için seçilmiştir. Yoksa namaz kılmak sadece belli hareketleri yapmak değildir. Onun için “Namaz kılanlar çoktur; fakat gereği gibi kılanlar azdır.” denmiştir.
Râğıb el İsfahani “Maruf için akıl ve din sayesinde iyi olduğu bilinen; münker de yine akıl ve dine göre çirkin görünen şeydir.” demiştir. (Rûhu’l Beyan)
وَلِلّٰهِ عَاقِبَةُ الْاُمُورِ
وَ , istînâfiyyedir. Cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır. Car mecrur لِلّٰهِ ‘nin müteallakı olan mukaddem haber mahzuftur.
لِلّٰهِ ’nin takdimi tenbih ve ihtimam içindir. (Âşûr)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedün ileyh, veciz ifade kastıyla izafet terkibinde gelmiştir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مَكَّنَّاهُمْ ve لِلّٰهِ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişete, güzel bir iltifat sanatı vardır.
Ayetin son cümlesi, mesel tarikinde tezyîl cümlesidir.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekîd etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekit etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)
Bu cümle Allah'ın dostlarını galip kılmak ve kelamını yüceltmek vaadini tekid etmektedir. (Ebüssuûd)