اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ
İsim cümlesidir. اَللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olarak mahallen merfûdur. يَصْطَف۪ي fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَصْطَف۪ي mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ car mecruru يَصْطَف۪ي fiiline mütealliktir. رُسُلاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
مِنَ النَّاسِ car mecruru يَصْطَف۪ي fiiline mütealliktir. يَصْطَف۪ي fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi صفو ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.
سَم۪يعٌ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. بَص۪يرٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
سَم۪يعٌ ve بَص۪يرٌ kelimeleri mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلاً وَمِنَ النَّاسِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اَنَّ ‘nin haberi olan يَصْطَف۪ي muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَللّٰهُ يَصْطَف۪ي sözünde lafza-i celâl olan müsnedün ileyhin fiil cümlesi şeklindeki habere takdim edilmesi, ihtisas içindir. Yani, ‘sizi seçen sadece Allah'tır, siz değilsiniz’ anlamına gelir. (Âşûr)
مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ ve مِنَ النَّاسِ ifadelerinin başındaki مِنَ , ba'diyet manasındadır.
Denildiğine göre; el-Velid b. el-Muğire'nin: ‘’Zikir (Kur'an-ı Kerîm) aramızdan ona mı indirildi?’’, demesi üzerine bu ayet-i kerîme nazil olmuş ve peygamber gönderilecek şahsın seçiminin Yüce Allah'a ait olduğunu bildirilmiştir. (Kurtubî)
اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Masdar harfi اَنَّ ile tekid edilmiş, isme isnad olan masdar tevilindeki اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ cümlesi sübut ve istimrar ifade eden cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla, Allah lafzında tecrîd sanatı vardır. Müsnedün ileyhin tüm esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâlle marife olması tazim, telezzüz, teberrük ve ikaz içindir.
Zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak, hükmün illetini bildirmek için tekrarlanmasında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
سَمِیعٌ - بَص۪يرٌ sıfatlarının aralarında وَ olmaması, Allah Teâlâ’da ikisinin de birlikte mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayrıca bu sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Aralarında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.
Bu cümlede ‘gereken karşılığı verir’ anlamı kastedilmiştir. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.