Mü'minûn Sûresi 38. Ayet

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ  ...

“Bu, Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona inanmayız.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ değildir
2 هُوَ O
3 إِلَّا başka bir şey
4 رَجُلٌ bir adam(dan) ر ج ل
5 افْتَرَىٰ uyduran ف ر ي
6 عَلَى hakkında
7 اللَّهِ Allah
8 كَذِبًا yalan ك ذ ب
9 وَمَا ve değiliz
10 نَحْنُ biz
11 لَهُ ona
12 بِمُؤْمِنِينَ inanıcı(insan)lar ا م ن
 
Eski müfessirlerin bir kısmı, bu âyetlerde ismi verilmeden kendisinden söz edilen neslin Semûd kavmi ve onlara gönderilen peygamberin Sâlih aleyhisselâm olduğu kanaatindedirler (meselâ bk. Taberî, XVIII, 19); çoğunluk tarafından ise bu neslin Âd kavmi, peygamberin de Hûd aleyhisselâm olduğu söylenmiştir (bk. Zemahşerî, III, 47; Râzî, XXIII, 97). Bununla birlikte burada sözü edilen peygamberin davet ettiği tevhid ilkesi, esasen Kur’an’da adı geçen peygamberlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları ortak davadır. Hz. Muhammed de dahil olmak üzere bütün peygamberlere karşı mücadele verenler, bu kıssadakiler gibi genellikle eşraftan hali vakti yerinde, çıkarlarına uygun düştüğü için mevcut sistem ve telakkiden memnun olan kesimlerdi. Bunlar umumiyetle hak peygamberin getirdiği sistemi kendi toplumsal ve ekonomik statüleri için tehlikeli görmüşler; özellikle herkes gibi bu mütegallibe zümresinin de yapıp ettiklerinden dolayı sorumlu tutulacaklarını bildiren, böylece toplumda mutlak bir hak ve adalet bilincinin uyanmasını hedefleyen âhiret inancıyla ilgili tebliğleri reddetmişlerdir. Bunlar, âhiret inancının toplum tarafından benimsenmesini kendi konumları için tehlikeli ve rahatsız edici bulmuşlar; bunu yaparken de ilgili peygamberin Allah’tan haberler getirecek olağan üstü özellikler taşımadığını, herkes gibi onun da sıradan biri olduğunu ileri sürerek onu gözden düşürmeye çalışmışlardır. Aslında bu iddialar, peygamberin görünürdeki insanî özelliklerini abartılı ifadelerle öne çıkararak insanların dikkatlerini peygamberin tebliğlerindeki dinî ve ahlâkî ilkelerde bulunan gerçekliğe çevirmelerini önlemeyi amaçlayan kurnazca bir plandan, bir saptırmadan başka bir şey değildi. Sonuç olarak söz konusu âyetlerde pek çok peygamberin yaşadığı ortak bir tecrübenin dile getirildiği görülmektedir. Bu durumda Muhammed Esed’in, bu âyetlerde belli bir peygamber ve kavimden söz edilmediği, burada anlatılanların, “Allah’ın bütün peygamberlerine ve onların her birinin peygamber olarak yaşadıkları tecrübelerde tekrarlanan benzer çizgilere ilişkin genel bir atıf durumunda” olduğu şeklindeki görüşüne (II, 694) katılmak mümkündür.
 
 Bu âyetlerde sözü edilen inkârcı zümrenin, peygamberin kişiliğine ve âhiret hayatına ilişkin iddiaları Kur’an’da muhtelif vesilelerle cevaplandırılıp reddedildiği için burada bir defa daha tekrarlanmasına gerek görülmemiş, sadece uğrayacakları acı âkıbete dikkat çekilmekle yetinilmiştir.
 

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلَّا  hasr edatıdır.  رَجُلٌ  haber olup lafzen merfûdur.  افْـتَرٰى  fiili  رَجُلٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

افْـتَرٰى  fiili, elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  افْـتَرٰى  fiiline mütealliktir.  كَذِباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَا  nefiy harfidir.

نَحْنُ  munfasıl zamir  مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur.  لَهُ  car mecruru  بِمُؤْمِن۪ينَ ‘ye mütealliktir.

بِمُؤْمِن۪ينَ  lafzen mecrur,  مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. Cer alameti  ي ‘dir. 

Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً 

 

İnkârcıların sözlerinin bildirildiği bu ayet, fasılla gelen müstenefe cümlesidir.

Cümle kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  هُوَ  mevsuf/maksûr,  رَجُلٌ  sıfat/maksûrun aleyhtir. İzafî kasrdır. 

افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً  cümlesi  رَجُلٌ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

افْتَرى عَلى اللَّهِ كَذِبًا  cümlesi  رَجُلٌ  kelimesinin sıfatı konumunda olup hasr’dır ve bu kasr-ı mevsuf ale’s-sıfat türünden olup izafî kalp kasrıdır. Yani, iddia ettiği gibi o, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi değildir. (Âşûr)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

كَذِباً  -  افْـتَرٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

كَذِباً ’deki tenvin, nev ve kesret ifade eder.


وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ

 

Ayetin son cümlesi …  افْـتَرٰى  cümlesine matuftur. Menfi isim cümlesi formunda, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُ , önemine binaen amili olan haber  بِمُؤْمِن۪ينَ ’ye takdim edilmiştir.

Müsnede dahil olan  بِ , tekid ifade eden zaid harftir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İnanmayacaklarını, isim cümlesi ve olumsuz cümlede haberin başına dahil olan  بِ  harfiyle tekid ederek mübalağalı bir şekilde ifade etmişlerdir.