اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir هِيَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. حَيَاتُنَا haber olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الدُّنْيَا kelimesi, حَيَاتُنَا 'nin sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfudur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الدُّنْيَا kelimesi maksûr isimdir. Maksûr isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi ( ى ) olan isimlere “maksûr isimler” denir. Maksûr isimler genellikle ( ى ) ile biter. Fakat çok az olarak ( ا ) ile biten maksûr isimler de vardır. Maksûr isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksûre” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksûr isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksûr isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
نَمُوتُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. نَحْيَا atıf harfi وَ ‘la نَمُوتُ ‘ya matuftur. مَا نَحْنُ atıf harfi وَ ‘la نَحْيَا ‘ya matuftur. مَا nefy harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. نَحْنُ munfasıl zamir مَا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. بِمَبْعُوث۪ينَ lafzen mecrur, مَا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur. Cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مَبْعُوث۪ينَۖ kelimesi sülâsi mücerredi بعث olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا
İstînâf cümlesi olarak fasılla gelmiştir. Bu ayet, inkârcıların sözlerinin devamıdır.
Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّٓا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Mübteda ve haber arasında, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. هِيَ maksûr, haber olan حَيَاتُنَا الدُّنْيَا maksûrun aleyhtir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الدُّنْيَا , haber olan حَيَاتُ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Cümlede ihtibâk sanatı vardır. هِيَ yerine الْحَيَاة kelimesi gelmesi gerekirken sadece haber olan حَيَاتُنَا ‘nın zikredilmesiyle yetinilmiş önceki hayat kelimesi hazf edilmiştir. İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)
İbarenin aslı ‘’ إنَّ الْحَيَاة إﻻّ حياتُنا الدُنْيا ’’ şeklindedir. Ancak ikinci الْحَيَاة kelimesi birinciye delalet ettiği için tekrardan kaçınmak üzere zamir هِيَ , birinci الْحَيَاة kelimesinin yerine konulmuştur. Ayrıca şu da bildirilmek istenmiştir ki maksadın hayat ifadesi olduğu belli olduğundan açıklamaya gerek kalmamıştır. Muktezâ-i zâhire göre önce zâhir ismin gelmesi gerekirdi. Ancak Arap dilinde ifadeyi güçlendirmek, anlamı zenginleştirmek gibi gayelerle bu tür yollara başvurularak bir ismi zikretmeksizin o isme zamirle gönderme yapılabilir.
Ölümden sonra dirilişi inkâr edip yaşamı sadece bu dünya hayatıyla sınırlandıran münkirlerin dilinden nakledilen bu cümledeki kasr, nefy edatı اِنْ ve istisna edatı اِلَّا vasıtasıyla yapılmıştır. الْحَيَاة kelimesi yerine konulan هِيَ zamiri maksûr, istisna edatından sonra gelen حياتُنا الدُنْيا ifadesi ise maksûrun aleyhtir. Buradaki kasr, kasr-ı izafî olup mevsûfun sıfata kasrına örnektir. Mana da şu şekildedir: “(Nuh’un (as) iddia ettiği gibi) ölümden sonra da bir hayat yoktur, hayat sadece bu dünya hayatıdır.” Burada الْحَيَاة kelimesinden murad hayat cinsidir. Eğer böyle olmasaydı kasr tamam olmaz ve yeniden dirilişi inkâr edenlerin meramı tam anlaşılmazdı. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَنَحْيَا cümlesi, tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir. Bu kelimeler arasında tıbâk-ı îcab, iki cümle arasında mukabele sanatı vardır.
Muzari sıygada gelen fiiller hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetin makabline matuf son cümlesi وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ şeklinde menfi isim cümlesi formundadır. مَا nefy harfi ليس gibi amel etmiştir.
ليس ‘nin haberi بِمَبْعُوث۪ينَ ’ye dahil olan بِ harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
“Biz geri döndürülecek değiliz” sözlerini isim cümlesi ve zaid بِ harfiyle pekiştirilerek buna ne kadar çok inandıklarını ifade etmişlerdir.