وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , atıf harfi وَ ’la önceki ism-i mevsûle matuf olarak mahallen mef’ûldur. İsm-i mevsûlun sılası هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
لِاَمَانَاتِهِمْ car mecruru رَاعُونَ ‘ye mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَهْدِهِمْ atıf harfi و ‘ la makabline matuftur. عَهْدِ muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَاعُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. رَاعُونَ kelimesi sülâsî mücerret رعي olan fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ
Ayet, önceki الَّذ۪ينَ ’ye matuftur. هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ cümlesi, sıfat konumundaki ism-i mevsûlun sılasıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Faide-i haber talebî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ , haber olan رَاعُونَۙ ‘ye ihtimam için takdim edilmiştir. لِاَمَانَاتِهِمْ ‘deki لِ tekid ifade eden zaid harftir.
وَعَهْدِهِمْ , tezâyüf nedeniyle lafzen mecrur olan لِاَمَانَاتِهِمْ ’e atfedilmiştir. Haber olan رَاعُونَۙ , ism-i fail vezninde gelmiştir.
İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Bunun manası, emanetlerine ve verdikleri söze riayet etme özelliğinin, onlarda sabit olduğudur.
Müsnedin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
‘’Onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlerine...’’ ibaresi Hak Teâlâ veya halk tarafından kendilerine emanet edilen şeye veyahut söz verdikleri şeye "riayet ederler” onu korumaya ve ıslah etmeye çalışırlar manasındadır. İbn Kesîr burada ve Meâric suresinde müfred olarak لِاَمَانَاتِهِمْ okumuştur, çünkü karışıklık ihtimali yoktur ya da aslında masdar olduğu içindir. (Beyzâvî)
Emanet, yapılmaması hiyanet sayılan herşeyi içine alır. Nitekim Cenab-ı Hak, "Allah'a ve peygamberine hainlik etmeyin, yoksa emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz" (Enfal/27) buyurmuştur. İnsana, güvenilip havale edilen ibadetler de emanetlerdendir. O halde bütün ibadetler, emanet sözüne dahildir. Çünkü ibadetler ya oruç, cünüplükten gusül ve güzel abdest alma gibi asılları itibarıyla gizli olur, yahut da nasıl yapılacakları itibarı ile gizli olur. Nitekim Hz Peygamber (sav) "İnsanların en haini, namazını tastamam ve dosdoğru kılmayandır" buyurmuştur. İbn Mes'ûd (ra)'ın da: "Dininizde kaybedeceğiniz ilk umde emanet (duygusu), son umde de namazdır" dediği rivayet edilmiştir. İnsanın, fiil veya söz olarak üstlendiği herşey emanet sayılır. Binaenaleyh onlara riayet etmesi gerekir. Emanet olarak bırakılan şeyler, anlaşmalar ve ikisiyle ilgili hususlar gibi... Söylendiği zaman, kölelerin ve hanımların haram (azâd ve boş) olduğu sözler de emanet sayılır. Çünkü kişiye bu sözleri hususunda güvenilir. İnsanın emanetleri gözetmesi, onlara gasb ve benzeri yollarla hainlik etmemesi de emanete dahildir. "And" sözcüğüne ise, çeşitli anlaşmalar, yeminler ve adaklar girer. Böylece Cenab-ı Hak, kurtuluşun gerçekleşmesi hususunda bu tür şeylere riayet etmenin ve onların haklarını yerine getirmenin nazar-ı dikkate alındığını beyan buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)