Mü'minûn Sûresi 85. Ayet

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ  ...

“Allah’ındır” diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” de.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 سَيَقُولُونَ diyecekler ق و ل
2 لِلَّهِ Allah’ındır
3 قُلْ de ki ق و ل
4 أَفَلَا
5 تَذَكَّرُونَ düşünmüyor musunuz? ذ ك ر
 
Bu âyetlerin birinci amacı, Allah’ın yüce kudretinin kesin kanıtlarını ortaya koyarak inkârcıların, yeniden dirilmeyi imkânsız gören iddialarını reddetmek; ikincisi de Allah’tan başka, tanrı kabul etmeye ve tapınmaya değer hiçbir varlık bulunamayacağını kanıtlamaktır (Râzî, XXIII, 115-116). “Allah’a saygı” şeklinde çevirdiğimiz 87. âyetteki ittika kavramı sözlükte “bir tehlike karşısında akıllı davranarak önlem alma, tehlikeye karşı bir şeyi siper edinme, kendini koruma altına alma” mânasına gelir. Kelime “kişinin iman ve ibadetinin himayesinde kendisini âhiret azabına karşı koruması” anlamında kullanılmaktadır (bilgi için bk. A‘râf 7/26). “... büyülenmiş gibi davranıyorsunuz” şeklinde çevirdiğimiz 89. âyetin sonundaki tüsharûn fiilinin sözlük anlamı “sihirlenme, büyülenme”dir. Kelime burada, “büyülenmiş gibi şuurlu davranmaktan, aklını kullanmaktan mahrum kalma” anlamında kullanılmıştır. Gerek bu âyetin gerekse bundan önceki âyetlerin sonlarında yer alan eleştiri ve uyarılarda bilgiye, düşünüp taşınmaya, Allah’a saygıya ve şuurlu davranmaya vurgu yapılmak suretiyle insanlığın yalnız dünyevî sorunlarını değil, dinî ve metafizik sorunlarını çözmede de zihinsel faaliyetin, akıl ve bilgi verilerinin ne kadar gerekli olduğuna işaret edilmektedir. Müşriklerin 84-89. âyetlerdeki sorulara verdikleri cevaplar, onların Allah’a, O’nun sınırsız kudret ve hâkimiyetine inandıklarını göstermektedir. Bu durumda onların, bir yandan bu inanca sahip olurken diğer yandan Allah’ın peygamber ve kitap göndermesini, âhiret hayatını gerçekleştirmesini imkânsız görmeleri bir çelişki olduğu gibi bu tür inkârcı tutumlarıyla onlar “kesinlikle yalancı” olduklarını da ortaya koymuş bulunuyorlardı.
 

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ

 

Fiil cümlesidir. سَيَقُولُونَ  fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.

سَيَقُولُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  لِلّٰهِ ’dur.  سَيَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لِلّٰهِ  car mecruru mukadder mübtedanın haberine mütealliktir. Takdiri; الأرض لله (Arz Allah’ındır.) şeklindedir.


  قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli  اَفَلَا تَذَكَّرُونَ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اَفَلَا تَذَكَّرُونَ  cümlesi mahzuf mekulü’l-kavl cümlesine matuftur. Takdiri;  أغفلتم (Gafil oldunuz.) şeklindedir.

Hemze inkârî istifham,  فَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.    تَذَكَّرُونَ  muzari fiili  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَذَكَّرُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  ذكر ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ 

 

Önceki ayetteki sorunun cevabı olan bu ayet, beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Fiilin başındaki  سَ  harfi az bir düşünce ve bilginin kaçınılmaz olarak insanı bu sonuca götüreceğine işaret eder. (Ali Ünal) 

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavl cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لِلّٰهِ , mukadder mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

Akıl, zorunlu olarak her şeyin yaratıcısının Allah (cc) olduğunu itiraf etmeye kendilerini mecbur kılmaktadır. Onlar bunu itiraf ettiklerinde ise kendilerini susturmak üzere de ki; siz bunu bildiğiniz halde, yahut bunu söylediğiniz halde niçin düşünmüyorsunuz ki, dünyayı ve ondaki bütün varlıkları baştan yaratan Allah (cc), ikinci kez onların iadesine de kādirdir. Zira ilk fiil, iadeden daha kolay değildir; hatta akılların kıyasına göre durum, bunun aksinedir. (Ebüssuûd)

Allah Teâlâ, yeryüzünün, oradaki canlıların, onların hayat ve kudretlerinin ve diğer şeylerin yaratıcısı olduğuna göre, bütün bunları yok ettikten sonra hepsini yeniden yaratmaya da kādir olması gerekir." Bununla, putperestliğin yanlışlığını gösterme konusundaki istidlali de şöyle izah edebiliriz: Gerekli ibadet, sizi, yeryüzünü ve orada bulunan bütün nimetleri yaratana karşı yapılan ibadettir. Yoksa ne zararı, ne faydası olmayanlara tapmak değil." Ayetteki, "İyice düşünüp de ibret almaz mısınız siz?" ifadesi ise, inanç ve dinlerinin batıl olduğunu anlamaları için, onları düşünmeye teşviktir. (Fahreddin er-Râzî)


 قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ

 

Ayetin ikinci cümlesi olan  قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ , istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَفَلَا تَذَكَّرُونَ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Muzari fiil sıygasında gelerek hûdus, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Hemze, inkâri istifham harfidir.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

قُلْ - سَيَقُولُونَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Kur'an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تَعَقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur'an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise  أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin ( تَعَقُّل ) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر ) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر ) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise  تَفَقُّه  kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

تَذَكَّرُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.