Mü'minûn Sûresi 88. Ayet

قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ  ...

De ki: “Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan, kendisi koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 مَنْ kimdir?
3 بِيَدِهِ elinde olan ي د ي
4 مَلَكُوتُ melekutu (mülkü ve yönetimi) م ل ك
5 كُلِّ her ك ل ل
6 شَيْءٍ şeyin ش ي ا
7 وَهُوَ ve O
8 يُجِيرُ koruyup kollayan ج و ر
9 وَلَا fakat
10 يُجَارُ korunup kollanmayan ج و ر
11 عَلَيْهِ kendisi
12 إِنْ eğer
13 كُنْتُمْ iseniz ك و ن
14 تَعْلَمُونَ biliyor ع ل م
 
Bu âyetlerin birinci amacı, Allah’ın yüce kudretinin kesin kanıtlarını ortaya koyarak inkârcıların, yeniden dirilmeyi imkânsız gören iddialarını reddetmek; ikincisi de Allah’tan başka, tanrı kabul etmeye ve tapınmaya değer hiçbir varlık bulunamayacağını kanıtlamaktır (Râzî, XXIII, 115-116). “Allah’a saygı” şeklinde çevirdiğimiz 87. âyetteki ittika kavramı sözlükte “bir tehlike karşısında akıllı davranarak önlem alma, tehlikeye karşı bir şeyi siper edinme, kendini koruma altına alma” mânasına gelir. Kelime “kişinin iman ve ibadetinin himayesinde kendisini âhiret azabına karşı koruması” anlamında kullanılmaktadır (bilgi için bk. A‘râf 7/26). “... büyülenmiş gibi davranıyorsunuz” şeklinde çevirdiğimiz 89. âyetin sonundaki tüsharûn fiilinin sözlük anlamı “sihirlenme, büyülenme”dir. Kelime burada, “büyülenmiş gibi şuurlu davranmaktan, aklını kullanmaktan mahrum kalma” anlamında kullanılmıştır. Gerek bu âyetin gerekse bundan önceki âyetlerin sonlarında yer alan eleştiri ve uyarılarda bilgiye, düşünüp taşınmaya, Allah’a saygıya ve şuurlu davranmaya vurgu yapılmak suretiyle insanlığın yalnız dünyevî sorunlarını değil, dinî ve metafizik sorunlarını çözmede de zihinsel faaliyetin, akıl ve bilgi verilerinin ne kadar gerekli olduğuna işaret edilmektedir. Müşriklerin 84-89. âyetlerdeki sorulara verdikleri cevaplar, onların Allah’a, O’nun sınırsız kudret ve hâkimiyetine inandıklarını göstermektedir. Bu durumda onların, bir yandan bu inanca sahip olurken diğer yandan Allah’ın peygamber ve kitap göndermesini, âhiret hayatını gerçekleştirmesini imkânsız görmeleri bir çelişki olduğu gibi bu tür inkârcı tutumlarıyla onlar “kesinlikle yalancı” olduklarını da ortaya koymuş bulunuyorlardı.
 

قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. 

Mekulü’l-kavli,  مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

مَنْ  istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

بِيَدِه۪  car mecrur mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هِ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

مَلَكُوتُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  كُلِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.   

وَ  haliyyedir. Atıf olması da caizdir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

يُج۪يرُ  fiili,  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يُج۪يرُ  merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  

وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُج۪يرُ  merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو 'dir.  عَلَيْهِ  car mecruru يُج۪يرُ  fiiline mütealliktir. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  كُنْتُمْ  sükun üzere mebni nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamir  كَانَ ‘nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَعْلَمُونَ  fiili,  كُنْتُمْ ‘un haberi olarak mahallen merfûdur.  تَعْلَمُونَ  fiili,  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ  cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mübteda konumundaki istifham ismi  مَنْ ’in haberi olan  بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ  cümlesinde, takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  بِيَدِه۪ , muahhar mübteda olan  مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ ’in mukaddem haberine mütealliktir.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp kınama ve inkâri anlamda geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

 مَلَكُوتُ  sözünde, mübalağa sıygası olduğu için, hem mülk hem milk (hükümranlık ve sahiplik) manası vardır. (Fahreddin er-Râzî)

وَهُوَ يُج۪يرُ  cümlesi  وَ ’la  مَنْ ’in haberine atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Bu cümlenin  بِيَدِه۪ ’deki zamirden hal olması da caizdir.

شَيْءٍ ’deki tenvin cins ve kesret ifade eder. 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  يُج۪يرُ  muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ  cümlesi makabline atfedilmiştir. Menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupla gelen  وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ  cümlesi tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir.

وَهُوَ يُج۪يرُ  (O, eman verir)  - وَلَا يُجَارُ  (Ona karşı yardım istenmez) cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

يُج۪يرُ - لَا يُجَارُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

 

Ayetin fasılası olan şart cümlesi  كان ’nin dahil olduğu sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şartın cevabı mahzuftur. Cümlenin öncesinin delaletiyle yapılan bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesinin takdiri  فأخبروني بذلك  (Bunu bana haber verin) şeklinde olabilir. Mezkûr şart ve mahzuf cevap cümlesinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Şart cümlesinde müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hûdûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder.(Vakafât, s.103)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  

2. Bilmezden gelinen durumlarda da: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edildiğinde: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)