Mü'minûn Sûresi 90. Ayet

بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ  ...

Hayır, biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ doğrusu
2 أَتَيْنَاهُمْ biz onlara getirdik ا ت ي
3 بِالْحَقِّ hakkı ح ق ق
4 وَإِنَّهُمْ onlarsa
5 لَكَاذِبُونَ yalancıdırlar ك ذ ب
 
Bu âyetlerin birinci amacı, Allah’ın yüce kudretinin kesin kanıtlarını ortaya koyarak inkârcıların, yeniden dirilmeyi imkânsız gören iddialarını reddetmek; ikincisi de Allah’tan başka, tanrı kabul etmeye ve tapınmaya değer hiçbir varlık bulunamayacağını kanıtlamaktır (Râzî, XXIII, 115-116). “Allah’a saygı” şeklinde çevirdiğimiz 87. âyetteki ittika kavramı sözlükte “bir tehlike karşısında akıllı davranarak önlem alma, tehlikeye karşı bir şeyi siper edinme, kendini koruma altına alma” mânasına gelir. Kelime “kişinin iman ve ibadetinin himayesinde kendisini âhiret azabına karşı koruması” anlamında kullanılmaktadır (bilgi için bk. A‘râf 7/26). “... büyülenmiş gibi davranıyorsunuz” şeklinde çevirdiğimiz 89. âyetin sonundaki tüsharûn fiilinin sözlük anlamı “sihirlenme, büyülenme”dir. Kelime burada, “büyülenmiş gibi şuurlu davranmaktan, aklını kullanmaktan mahrum kalma” anlamında kullanılmıştır. Gerek bu âyetin gerekse bundan önceki âyetlerin sonlarında yer alan eleştiri ve uyarılarda bilgiye, düşünüp taşınmaya, Allah’a saygıya ve şuurlu davranmaya vurgu yapılmak suretiyle insanlığın yalnız dünyevî sorunlarını değil, dinî ve metafizik sorunlarını çözmede de zihinsel faaliyetin, akıl ve bilgi verilerinin ne kadar gerekli olduğuna işaret edilmektedir. Müşriklerin 84-89. âyetlerdeki sorulara verdikleri cevaplar, onların Allah’a, O’nun sınırsız kudret ve hâkimiyetine inandıklarını göstermektedir. Bu durumda onların, bir yandan bu inanca sahip olurken diğer yandan Allah’ın peygamber ve kitap göndermesini, âhiret hayatını gerçekleştirmesini imkânsız görmeleri bir çelişki olduğu gibi bu tür inkârcı tutumlarıyla onlar “kesinlikle yalancı” olduklarını da ortaya koymuş bulunuyorlardı.
 

بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

 

Fiil cümlesidir.  بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بِالْحَقِّ  car mecruru  اَتَيْنَا ’nın failinin mahzuf haline mütealliktir.  وَ  haliyyedir. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

كَاذِبُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin  haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  كَاذِبُونَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  كذب  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi  بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin azamet zamirine isnadı tazim ifade eder.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

بَلْ  idrâb harfidir. Atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)  

Önceki ayette geçen  فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ  cümlesinde uslüp, efendimize doğrudan hitap ederken burada gaib sıygadan muhataba evrilerek iltifat yapılmıştır. Çünkü bu cümledeki söz, doğrudan onlara yöneliktir. (Âşûr)

وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ; hal cümlesidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin haberi olan  كَاذِبُونَ, ism-i fail vezninde gelmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve sureklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

Hakk Teâlâ sonra “Doğrusu biz onlara hakkı getirdik.” ifadesi ile hem bu ayetler hem de diğer ayet ve delillerde, onlara bunca delil getirdiğini ama onların yine de yalanlamalarını ve yalanlarını sürdürdüklerini beyan buyurmuştur ki bu ifade, bir tehdit ve vaîd yerine geçer. Bu fiil ayrıca hem dammeli (أتيْتُهُمْ) yani (Ben onlara getirdim) hem de fethalı ( أتَيتَهُمْ ) yani (Ey Resulüm, Sen onlara getirdin) şekillerinde de (şaz olarak) okunmuştur. (Fahreddin er-Râzî) 

حَقِّ  ile  كَاذِبُونَ  kelimelerindeki tıbâk güzel olmuştur. (Âşûr)