Mü'minûn Sûresi 93. Ayet

قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ  ...

De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.”  (93 - 94. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 رَبِّ Rabbim ر ب ب
3 إِمَّا eğer
4 تُرِيَنِّي mutlaka bana göstereceksen ر ا ي
5 مَا şeyi
6 يُوعَدُونَ onların tehdidedildikleri و ع د
 
Allah’ın inkârcıları tehdit ettiği hal, onların varlıklarına son verecek olan belâ ve felâkettir (Şevkânî, III, 559). Kuşkusuz Resûl-i Ekrem, böyle bir felâket sırasında Allah’ın bir peygamberi felâketi hak etmiş olanlar arasında bulundurmayacağını biliyordu. Şu halde buradaki dileği bu hususta bir kuşkusu olduğu anlamına gelmeyip bu bilgisine rağmen Allah’ın dilediğini yapmaya muktedir olduğunu ikrar etme ve O’na kulluğunu arzetme amacı taşımaktadır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 42
 

قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir.

Mekulü’l-kavli  اِمَّا تُرِيَنّ۪ي dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

رَبِّ  itiraziyye cümlesidir. Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur.  

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. 

Münada alem ise veya mütekellim ya’sına muzâfsa yahut nida edilen, nida edenin yakınında bulunursa nida harfi hazf edilebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  مَا  zaiddir.

تُرِيَنّ۪ي  şart fiili olup fetha üzere mebni muzari fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri  أنت dir. Nûn-u vikaye mahzuf olup, kelimenin sonundaki kesra ondan ivazdır. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Fiilin sonundaki  نَ, tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  ikinci mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُوعَدُونَۙ dur. Îrabdan mahalli yoktur.

يُوعَدُونَ  fiili  نَ un sübutuyla meçhul, muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. 

تُرِيَنّ۪ي  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ

 

İstînâfi beyâni olarak fasılla gelen ayet, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

İtiraziyye olan dua manasındaki …رَبِّ  cümlesi nida üslubunda talebi inşai isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.

Münada konumundaki  رَبِّ  izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfın işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu izafet muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. 

Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv” ın Kullanımı)

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَ  cümlesi, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümleye dahil olan  اِمَّا, şart harfi  اِنْ  ve zaid harf  مَا ’dan müteşekkildir.  اِنْ  harfinin  نَۙu,  مَا  harfine idgam yapılmıştır. 

Şart cümlesi  تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Nûn-u sakile ve zaid  مَا  harfi olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا nın sılası olan  يُوعَدُونَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari sıygadaki fiiller hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.

يُوعَدُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.  يُوعَدُونَۙ  fiilinde de bir tehdit ve uyarı olduğu aşikârdır.

De ki: Rabbim, eğer vadolunanı bana gösterirsen,  إنْ كَانَ ﻻبُدٌَ مِنْ أنْ تُرِينِّي  demektir. Çünkü  مَا  ile  اِنْ  tekid içindir. Vadolunanı yani, dünya ve ahiretteki azabı demektir. (Beyzâvî) 

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1) Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2) Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3) Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme.” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat) 

Bu azaptan murad, dünyevî azaptır; zira uhrevî azap, bu makama münasip değildir. Onlara vadedilen azap, çok feci bir azaptır; öyle ki o azaba uğramayacak kimselerin bile ondan Allah'a sığınması lazımdır. Yine bu kelam, onların bu azabı inkâr etmelerinin ve istihza yoluyla onu acil olarak istemelerinin reddidir. (Ebüssuûd)