Mü'minûn Sûresi 96. Ayet

اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ  ...

Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ادْفَعْ savuştur د ف ع
2 بِالَّتِي şeyle
3 هِيَ o
4 أَحْسَنُ en güzel ح س ن
5 السَّيِّئَةَ kötülüğü س و ا
6 نَحْنُ biz
7 أَعْلَمُ biliyoruz ع ل م
8 بِمَا
9 يَصِفُونَ (seni) nasıl vasıflandıracaklarını و ص ف
 
Bu âyet insanların günlük hayattaki ilişkileri ile ilgili genel bir düzenlemeye gitmekte, kalıcı ve sürekli bir ahlâk kuralı koymakta; kötülüğün bir başka kötülükle değil, kötülüğün iyilikle savılmasını öğütlemektedir. Ancak bu bir zorunluluk değil tavsiyedir, zorunlu olan hakkını alırken haksızlığa sapmamak, kötülüğe karşılık verirken adalet sınırını aşmamaktır (bilgi için bk. en-Nahl 16/125-128).
 
 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 42
 

اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

 

Fiil cümlesidir.  اِدْفَعْ  sükun üzere mebni emir fiildir.  الَّت۪ي  müfred müennes has ism-i mevsûl  بِ  harf-i ceriyle  اِدْفَعْ  fiiline mütealliktir. 

Müfred müennes has ism-i mevsûl, mahzuf mevsûfun sıfatı olarak mahallen mecrurdur. Takdiri, الخصلة التي (haslet ki) şeklindedir. İsm-i mevsûlun sılası  هِيَ اَحْسَنُ’dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَحْسَنُ  haber olup lafzen merfûdur.  السَّيِّئَةَ  kelimesi, amili  اِدْفَعْ  olan fiilin mef’ûlün bihi olup fetha ile mansubdur.

Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَعْلَمُ  haber olup lafzen merfûdur.

مَا  ve masdar-ı müevvel,  بِ  harf-i ceriyle  اَعْلَمُ ’ya mütealliktir. 

يَصِفُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَحْسَنُ  ve  اَعْلَمُ kelimeleri, ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme “mufaddal”, sonra gelen isme “mufaddalun aleyh’’ denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Başındaki harf-i cerle birlikte  اِدْفَعْ  fiiline müteallik olan has ism-i mevsûl  بِالَّت۪ي, takdiri  الخصلة  [Haslet, özellik] olan mahzuf bir kelimeye sıfat konumundadır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

هِيَ اَحْسَنُ  şeklindeki sıla cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber olan  اَحْسَنُ, ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَحْسَنُ السَّيِّئَةَ  [Sen kötülüğü en güzel bir şekilde def et.] cümlesinde tıbâk-ı manevi vardır. Çünkü mana, “kötülüğü iyilikle def et” demektir. Bu ise mana ile tıbâktır, lafızla değildir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir) 

Yani  السَّيِّئَةَۜ  , حسنة  zıddı değildir,  قَبيح  kelimesinin zıddıdır. Zıddıyla alakalı bir kelime zikredildiği için tıbâk-ı manevi ya da diğer adıyla manevi tıbâktır.

En güzel olan tutum, bağışlamak ve kötülüğe iyilikle karşılık vermektir. Ancak bu tutum, dinde zafiyete sebep olmamalıdır. Diğer bir görüşe göre ise en güzel olan, tevhid kelimesidir; kötülük de ortak koşmaktır. Bir diğer görüşe göre ise en güzel olan mârufu (meşrûu) emretmektir; kötülük de dinen yasak olandır. (Ebüssuûd)


نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlenin müsnedi olan  اَعْلَمُ, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

اَعْلَمُ ’ya müteallık olan mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası olan  يَصِفُونَ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَا ’nın masdariye olduğu da söylenmiştir.

نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ  şeklindeki haber cümlesi; Allah’ın Resulü’nü incitenlere hak ettikleri cezayı vereceğinden kinayedir. (Âşûr)

Bu kelam, onlar için bir ceza ve azap tehdididir; Resulullah (s.a.) için ise bir tesellidir ve işini Allah'a havale etmesi için yol göstermektir. (Ebüssuûd)