وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَوْلَٓا cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “Değil mi?”manasındadır. (Âşûr)
لَوْلَٓا şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لَوْلَا kelimesi bir şeyin mevcudiyetinden dolayı, imtina harfi olur. İsim cümlesine dahil olur. Şayet müspet mana taşıyorsa cevabı, önünde ل bulunan fiil olarak gelir. Saffat Suresi, 143-144. ayetleri buna örnektir. Şayet fiil menfi mana taşıyorsa cevabı ل ’sız gelir. Nur Suresi 21. ayet buna misaldir. (Suyuti/İtkan)
فَضْلُ mübteda olup lafzen merfûdur. اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Mübtedanın haberi mahzuftur. Takdiri; موجود (vardır) şeklindedir. عَلَيْكُمْ car mecruru فَضْلُ ’ye mütealliktir.
رَحْمَتُهُ atıf harfi و ’la فَضْلُ ’ya matuftur.
وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. اِنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. اللّٰهَ lafza-i celâli, اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. تَـوَّابٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
حَك۪يمٌ kelimesi اِنَّ ’nin ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
تَـوَّابٌ - حَك۪يمٌ۟ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟
Ayet, 4. ayetteki istînâfiyye olan …وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ cümlesine atfedilmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ifade eden şart cümlesi وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ , faide-i haber ibtidai kelam olan isim cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan فَضْلُ ’nun, takdiri موجود (mevcuttur) olan haberi mahzuftur.
Önceki ayetteki hitap gaib zamire iken bu ayette muhatap zamirine iltifat edilmiştir.
Veciz anlatım kastıyla gelen فَضْلُ اللّٰهِ ve وَرَحْمَتُهُ izafetlerinde فَضْلُ ’nun Allah lafzına, رَحْمَتُ ’nun Allah Teâlâya ait olan zamire muzâf olması, onları tazim ve teşrif içindir.
لَوْلَا , gayrı cazim şart edatıdır. Şart ilişkisi kurar. Şart bulunduğundan dolayı cevabın bulunmadığını ifade eder.Türkçe’ye olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Ayette de görüldüğü üzere, gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurmuştur. Takdiri, لهلكتم (helak olmuştunuz) olan cevap cümlesi mahzuftur. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ [Allah'ın size lütfu ve acıması olmasaydı] cümlesinde, olayın korkunçluğunu göstermek için لَوْلَا edatının cevabı söylenmemiştir. Bu da cevabın takdirinde her türlü şeyin akla gelmesini sağlar. Bu tür bir ifade daha beliğ bir açıklama olup daha korkutucu ve caydırıcıdır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Yani şayet Allah’ın zorluk ve darlıktan kurtarıcı, ferahlık verici hükmü sebebiyle size özellikle verdiği keremi, nimeti, ihsanı, rahmeti, tevbelerinizin kabulüne imkan vermesi gibi lütufları olmasaydı siz pek çok işlerinizde sıkıntı ve meşakkate düşerdiniz. Allah sizi rezil eder ve derhal cezalandırırdı. Fakat O, sizin hatalarınızı örttü ve liân vesilesiyle düşeceğiniz tehlikeden sizi kurtardı. Onun zatî sıfatlarından birisi de rahmeti kendi nefsine yazması, kendisinin tevbeleri çokça kabul edici olması ve O’nun vaz ettiği şer’î hükümlerde, emir ve nehiylerde son derece hikmet sahibi olmasıdır.
Zemahşerî de burada لَوْلَا ’nın cevabının terk edildiğini söylemiştir. Onun terk edilmiş olması mahiyeti tam bilinemeyen büyük bir şeye delalet eder. “Nice dile getirilmeyen şey vardır ki konuşulmuş olandan daha etkilidir.” demektedir. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsîru’l-Münîr Adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)
فَضْلُ ’nun Allah lafzına, رَحْمَتُ ’nun Allah Teâlâ’ya ait olan zamire muzâf olması, onları tazim ve teşrif içindir.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟ , sübut ve istimrar ifade eder. Cümle masdar teviliyle, sarih masdar vezninde gelen فَضْلُ ’ye matuftur. Atıf sebebi tezâyüftür.
Masdar-ı müevvel cümlesinde müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi mehabeti artırmak, kalplere Allah korkusunu sokmak, tehditte mübalağa ve hükmün, illetini bildirmek içindir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Allah kelimesinin masdarı olan ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)
Allah'ın تَـوَّابٌ ve حَك۪يمٌ۟ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Allah’ın, mübalağa kalıbındaki عَل۪يمٌ ve حَك۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
تَـوَّابٌ - حَك۪يمٌ۟ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
تَـوَّابٌ ve حَك۪يمٌ۟ kelimeleri ziyadelik ifade eder. فعَّال ve فعيل vezinleri ziyadelik ifade eden kalıplardandır. Bunların hepsi bu sıfatların ziyadeliğini ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
رَحْمَتُهُ - فَضْلُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَوْلا ’nın cevabının başında olan lam harfi yüceltmek için hazf edilmiştir. Bu hazif belâgi bir üsluptur ve bu surede tekrarlanmıştır. Bu hazif, cevabın hazfi gibidir. (Âşûr)