اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | kuşkusuz |
|
2 | الَّذِينَ |
|
|
3 | جَاءُوا | getirenler |
|
4 | بِالْإِفْكِ | iftirayı |
|
5 | عُصْبَةٌ | bir topluluktur |
|
6 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
7 | لَا |
|
|
8 | تَحْسَبُوهُ | onu sanmayın |
|
9 | شَرًّا | şer |
|
10 | لَكُمْ | sizin için |
|
11 | بَلْ | bilakis |
|
12 | هُوَ | o |
|
13 | خَيْرٌ | hayırdır |
|
14 | لَكُمْ | sizin için |
|
15 | لِكُلِّ | her (karşılığını görecektir) |
|
16 | امْرِئٍ | kişi |
|
17 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
18 | مَا | ne |
|
19 | اكْتَسَبَ | işledi (ise) |
|
20 | مِنَ |
|
|
21 | الْإِثْمِ | günahının |
|
22 | وَالَّذِي | kimseye |
|
23 | تَوَلَّىٰ | yüklenen |
|
24 | كِبْرَهُ | en büyüğünü |
|
25 | مِنْهُمْ | onlardan |
|
26 | لَهُ | onun (yalanın) |
|
27 | عَذَابٌ | bir azab (vardır) |
|
28 | عَظِيمٌ | büyük |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
جَٓاؤُ۫ damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِالْاِفْكِ car mecruru جَٓاؤُ۫ fiiline mütealliktir. عُصْبَةٌ kelimesi, اِنَّ ’nin haberi olarak lafzen merfûdur. مِنْكُمْ car mecruru عُصْبَةٌ ’ün mahzuf sıfatına mütealliktir.
لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْۜ
Fiil cümlesidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تَحْسَبُوهُ fiili, نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
شَراًّ kelimesi, تَحْسَبُوهُ fiilinin ikinci mef’ûlü bihi olup fetha ile mansubdur. لَكُمْ car mecruru شَراًّ ’nin mahzuf sıfatına mütealliktir.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfatı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
خَيْرٌ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ism-i tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ
بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur. لَكُمْۜ car mecruru خَيْرٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir.
خَيْرٌ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
خَيْرُ ve شَرٌّ kelimeleri Kur’an-ı Kerim’de umumiyetle ismi tafdil manasında gelmiştir. Bunların asılları اَخْيَرُ ve اَشْرَرُ veznindedir. Çok kullanıldıklarından dolayı Arap dilbilgisinde bu şekilde gelmektedir. İsmi tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazfedilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ
İsim cümlesidir. لِكُلِّ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.
امْرِئٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مِنْهُمْ car mecruru امْرِئٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.
مَا ve masdar-ı müevvel muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.
اكْتَسَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. مِنَ الْاِثْمِ car mecruru اكْتَسَبَ fiiline müteallilktir.
اكْتَسَبَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi كسب ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
İsim cümlesidir. وَ atıf harfidir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası تَوَلّٰى ’dır. Îrabdan mahalli yoktur.
تَوَلّٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.
كِبْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ cümlesi, mübteda olan الَّذ۪ي ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
مِنْهُمْ car mecruru تَوَلّٰى ’nın failinin mahzuf haline mütealliktir. لَهُ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَذَابٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. عَظ۪يمٌ kelimesi عَذَابٌ ’ün sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَظ۪يمٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilen cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve istimrar ifade eder.
İsm-i mevsûl اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir içindir.
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûl olarak marife gelmesi; arkadan gelen habere işaret veya ima için olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِفْكِ , kizb’den (yalandan) daha mübalâgalıdır, çünkü أَفك ’ten gelir ki o da çevirmektir, zira o, doğru istikametten çevrilen sözdür. (Beyzâvî)
Ayette ‘getirmek’ fiilinin kullanılması, aslı, esası olmaksızın, kendiliklerinden bunu uydurduklarına işaret etmektedir. (Ebüssuûd)
جاءُوا بِالإفْكِ sözü; kastettiler ve bunu önemsediler demektir. Aslı şöyledir: Garip bir haber verene “Bu haberi verdi” denir. Çünkü garip haberin şanı; seyahatten gelenlere veya o semtten uzak olanlara ait olmaktır. Allah Teâlâ Hucurat Suresi 6. ayette إنْ جاءَكم فاسِقٌ بِنَبَإٍ [Size bir fasık bir haber getirirse…] buyurmuştur. Böylece haber; yolcunun gelişine veya meknî olarak gelene benzetilmiştir. Gelmek terşîh manası kazandırmıştır. Musahabe manasındaki بِ harfinin gelişiyle terşîh istiare tamamlanmıştır.
اِنَّ ’nin haberinin عُصْبَةٌ olması caizdir. Ve bu söz; inkârlarında daha kuvvetli olan bir topluluk olmalarına rağmen, onlara ve yaptıklarına hayret etmek için kullanılmıştır. (Âşûr)
عُصْبَةٌ kelimesinin zikri onları ve sözlerini tahkir içindir. (Âşûr)
لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْۜ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
شَراًّ ’deki tenvin nev içindir.
Onu kendiniz için şer sanmayın kavli de yeni söz başıdır. Hitap, Resulullah’a (sav), Âişe'ye ve Safvan'adır. Allah onlardan razı olsun. هُ zamiri de اِفْكِ ’e râcidir. (Beyzâvî)
Bu hitap, Resulullah (sav), Hz. Ebubekir, Hz. Âişe ve Safvan (ra) için olup daha baştan onları teselli etmektedir. (Ebüssuûd)
بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ
Ayete dahil olan بَل idrâb harfidir, intikal için gelmiştir. Cümle öncesi için tekid hükmünde istînâfiyyedir. Sübut ifade eden, isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned olan خَيْرُ ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ cümlesinde بَلْ , idrâb harfidir. Tersine, aksine anlamındadır.
O, sizin için hayırdır sözüne, “o, onlar için şerdir” manası idmac edilmiştir.
Sizin hakkınızda konuşanlar için tehdit ve sizin için iyilik düşünenler için de övgüdür. (Beyzâvî)
لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْ [Onu kendiniz için bir şey sanmayın] - بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ [Bilakis o sizin için daha hayırlıdır.] arasında mukabele, شَراًّ - خَيْرٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Aslında خَيْرٌ kelimesi شَراًّ ‘e بَلْ harfiyle atfedilerek بَلْ خَيْرًا لَكم denir. Burada üslubun değişerek; sebat ve devama delalet eden isim cümlesi tercih edilmiştir. (Âşûr)
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ
Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim sanatları vardır. لِكُلِّ , mahzuf mukaddem habere mutealliktir.
Muahhar mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
اكْتَسَبَ fiili اِفْتِعال babındadır. Bu bab fiile mutavaat, ittihaz, müşareket, izhar, çaba ve talep anlamları katar. اِفْتِعال kalıbı hem soyut, hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
خَيْرٌ - الْاِثْمِۚ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Ayetin, …لِكُلِّ امْرِئٍ cümlesine atfedilen fasılasının atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.
Mübteda konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)
لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ cümlesi الَّذ۪ي ’nin haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcaz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muahhar mübteda olan عَذَابٌ ’daki tenvin, tahkir ve teksir ifadesinin yanında tarifi mümkün olmayan bir azap olduğuna işaret eder.
عَظ۪يمٌ , kelimesi عَذَابٌ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الَّذ۪ينَ - الَّذ۪ي kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
شَراًّ - عَذَابٌ - اِثْمِۚ ve كِبْرَهُ - عَظ۪يمٌ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr vardır.