ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فِي |
|
|
2 | بُيُوتٍ | evlerdedir |
|
3 | أَذِنَ | izin verdiği |
|
4 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
5 | أَنْ |
|
|
6 | تُرْفَعَ | yükseltilmesine |
|
7 | وَيُذْكَرَ | ve anılmasına |
|
8 | فِيهَا | içlerinde |
|
9 | اسْمُهُ | adının |
|
10 | يُسَبِّحُ | tesbih ederler |
|
11 | لَهُ | O’nu |
|
12 | فِيهَا | onların içinde |
|
13 | بِالْغُدُوِّ | sabah |
|
14 | وَالْاصَالِ | ve akşam |
|
ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ
ف۪ي بُيُوتٍ car mecruru يُسَبِّحُ fiiline mütealliktir. اَذِنَ اللّٰهُ cümlesi بُيُوتٍ ’in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذِنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel mahzuf harf-i cerle birlikte اَذِنَ fiiline mütealliktir.
Fiili muzarinin başına “ اَنْ ” harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdarı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُرْفَعَ mansub, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هى ’dir.
يُذْكَرَ atıf harfi وَ ’la تُرْفَعَ fiiline matuftur. يُذْكَرَ meçhul, mansub muzari fiildir. ف۪يهَا car mecruru يُذْكَرَ fiiline mütealliktir. اسْمُهُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُسَبِّحُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. لَهُ car mecruru يُسَبِّحُ fiiline müteallıktır.
ف۪يهَا car mecruru önceki car mecruru ف۪ي بُيُوتٍ ’yi tekid eder. بِالْغُدُوِّ car mecruru يُسَبِّحُ fiiline mütealliktir. الْاٰصَالِ atıf harfi وَ ’la الْغُدُوِّ ’ya matuftur.
يُسَبِّحُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dır.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ
Fasılla gelen ayette takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur, müteallakı يُسَبِّحُ ’ya takdim edilmiştir.
اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ cümlesi, بُيُوتٍ için sıfattır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
بُيُوتٍ ’deki tenvin tazim içindir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki تُرْفَعَ cümlesi, mahzuf harf-i cer ile birlikte اَذِنَ fiiline mütealliktir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar-ı müevvel, müspet muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تُرْفَعَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ cümlesi, aynı üslupta gelerek hükümde ortaklık nedeniyle masdarı müevvele atfedilmiştir.
اسْمُهُۙ izafetinde, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması, ismin şanı içindir.
ف۪ي بُيُوتٍ [O evlerdeki] ifadesinde geçen ف۪ي harf-i ceri, kendisinden önceki مِشْكٰوةٍ (kandillik) ile ilgilidir; Allah’ın evlerinden -ki mescitlerdir- bazılarındaki kandil yuvası gibi demektir; adeta şöyle denmektedir: O’nun nurunun hayret verici durumu, mescitte kandilliğin nurunu gördüğün gibidir ki o kandilliğin şöyle şöyle nitelikleri vardır. Yahut ف۪ي , kendisinden sonra gelecek يُسَبِّحُ fiiliyle ilgilidir. (Allah’ı o evlerde (şöyle şöyle) adamlar tenzih ve takdis eder) demektir. (Keşşâf)
Bu ve önceki ayet istitba’ sanatının güzel bir örneğidir. İstitba’ bir şeyi bir vasfından dolayı medh ederken bunu diğer bir medhin izlemesidir.
Bu ayetlerdeki istitbâ‘ şöyle izah edilmiştir. ف۪ي بُيُوتٍ kelimesi مِشْكٰوةٍ kelimesine mütealliktir. Dolayısıyla ayetin هْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ
kısmı, bütün bir temsilin arasına girmiştir. Allah’ın zatının eşsiz bir temsil ile anlatıldığı bu ayette Kur’an’ın nuru ile hidayete erenlerin övgüsü Allah’ın nurunun övgüsü ile birlikte zikredilmiş ve sonraki ayetle birlikte düşünüldüğünde o nur ile o nura ulaşabilen ve kendilerini ne ticaretin ne de başka bir şeyin Allah’ı anmaktan, namazdan ve zekâttan uzaklaştıramadığı yiğitlerin övgüsü ve mefhumun muhaliflerinin zemmi iç içe girmiş ve ayet iki övgü ile bu nurdan nasîbini alamayanların yergisinin mükemmel birlikteliğine güzel bir örnek oluşturmuştur. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ
Ayetin son cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الْغُدُوِّ - الْاٰصَالِۙ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbak-ı icab sanatları vardır.
Cümledeki bütün car mecrurlar يُسَبِّحُ fiiline müteallıktır.
Zuhaylî bu ayetin irabını zikrettiği kısımda şunları söylemektedir: يُسَبِّحُ fiili muzari olup faili sonraki ayetteki رِجَالٌۙ kelimesidir. Bu fiili يُسَبِّحُ şeklinde okuyanlara göre ise رِجَالٌۙ kelimesi يُسَبِّحُ fiilinin delalet ettiği mukadder bir fiil ile merfû olmuş kabul edilir. Yani sanki (O’nu kim tesbih eder?) diye sorulmuş ve peşinden gelen ayette vasıfları zikredilen “Bir takım adamlar O’nu tesbih eder.” anlamında رِجَالٌۙ ifadesi gelmiştir.
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere ikinci ayet birinci ayetten neş’et eden bir suale cevap gibidir. Dolayısıyla iki ayet arasında şibh-i kemâl-i ittisâl bulunduğu için fasıl yapılmıştır. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’nin Tefsiru’l Münîr Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları)