رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | رِجَالٌ | erkekler (ki) |
|
2 | لَا |
|
|
3 | تُلْهِيهِمْ | kendilerini alıkoymaz |
|
4 | تِجَارَةٌ | ticaret |
|
5 | وَلَا | ve ne de |
|
6 | بَيْعٌ | alışveriş |
|
7 | عَنْ | -tan |
|
8 | ذِكْرِ | anmak- |
|
9 | اللَّهِ | Allah’ı |
|
10 | وَإِقَامِ | ve kılmaktan |
|
11 | الصَّلَاةِ | namaz |
|
12 | وَإِيتَاءِ | ve vermekten |
|
13 | الزَّكَاةِ | zekat |
|
14 | يَخَافُونَ | onlar korkarlar |
|
15 | يَوْمًا | günden |
|
16 | تَتَقَلَّبُ | ters döneceği |
|
17 | فِيهِ | onda |
|
18 | الْقُلُوبُ | yüreklerin |
|
19 | وَالْأَبْصَارُ | ve gözlerin |
|
رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ
رِجَالٌ kelimesi önceki ayette geçen يُسَبِّحُ fiilinin faili olup lafzen merfûdur.
لَا تُلْه۪يهِمْ cümlesi رِجَالٌ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُلْه۪يهِمْ fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. تِجَارَةٌ fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا zaid harftir. بَيْعٌ kelimesi تِجَارَةٌ ’e matuftur. عَنْ ذِكْرِ car mecruru تُلْه۪يهِمْ fiiline mütealliktir. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اِقَامِ atıf harfi و ’la ذِكْرِ ’ye matuftur. Aynı zamanda muzâftır. الصَّلٰوةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
يَخَافُونَ cümlesi رِجَالٌ ’un ikinci sıfatı olarak mahallen merfûdur.
يَخَافُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. يَوْماً zaman zarfı, يَخَافُونَ fiiline mütealliktir.
تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ cümlesi يَوْماً ’in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
تَتَقَلَّبُ damme ile merfû muzari fiildir. ف۪يهِ car mecruru تَتَقَلَّبُ fiiline mütealliktir. الْقُلُوبُ fail olup lafzen merfûdur. الْاَبْصَارُ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
تُلْه۪يهِمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi لهو ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
تَتَقَلَّبُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi قلب ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.
رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ
Ayet, şibh-i kemâli ittisâl nedeniyle fasılla gelmiştir. Bu ayet önceki ayetle ilgili olan bir soruya cevap niteliğindedir.
رِجَالٌۙ , önceki ayetteki يُسَبِّحُ fiilinin failidir. لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ cümlesi رِجَالٌۙ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Menfi mazi fiil sıygasında gelen وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ cümlesi, sıfat cümlesine atfedilmiştir. Nefy harfi لَا ’nın tekrarı tekid ifade eder.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)
Birbirine atfedilmiş وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ ve وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ cümleleri وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ cümlesine matuftur. Atıf sebepleri, hükümde ortaklıktır.
ذِكْرِ اللّٰهِ izafetinde Allah lafzına muzâf olması, zikrin tazim ve teşrifi içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
İman eden kişinin hallerinin sayılması taksim sanatıdır.
عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ (Allah'ı zikirden ve namaz kılmaktan... alıkoymaz) cümlesinde, genelden sonra özel zikredilerek ıtnâb yapılmıştır. Çünkü Allah'ı zikir içinde namaz da vardır. Burada namazın şanını yüceltmek için ıtnâb yapılmıştır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)
Râzî bu ayetin izahında şöyle demektedir: Alimler burada Allah’ı zikretmekle ne kastedildiği hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bir kısmı bundan murad Allah’ı sena etmek ve ona dua etmektir derken diğer bir kısmı da bununla namazların kastedildiğini söylemişlerdir. Şayet, o halde ayet-i kerimedeki وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ ifadesinin manası nedir? denirse buna iki şekilde cevap veririz: Birincisi, İbni Abbas’ın (ra) dediğine göre burada kastedilen namazların vaktinde kılınmasıdır. İkincisi, وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ ifadesinin ذِكْرِ اللّٰهِ ifadesinin tefsiri mahiyetinde olması da caizdir. Yani (onlar hem namazdan önce hem de namazlarında Allah’ı zikrederler) demektir. (Sinan Yıldız, Vehbe Zuhaylî’ninTefsiru’l Münîr Adlı Tefsirinde Belâğat İlmi Uygulamaları)
Cenab-ı Hak, “Ticaret onları alıkoymaz.” buyurunca bunun içine alışveriş zaten girmektedir. Binaenaleyh niçin, bundan sonra alışveriş denilmiştir? Buna birkaç şekilde cevap verebiliriz:
a) Ticaret, içinde çeşitli alışverişleri bulunduran, bir “cins”tir. Fakat Hak Teâlâ, alıkoyma özelliği daha fazla olduğu için bundan sonra özellikle بَيْعٌ yani satmadan bahsetmiştir. Çünkü satmadaki kazanç, neticelenmiş yakîni (kesin) bir husustur. Alışverişte bulunan kazanç ise hem geleceğe matuftur hem de şüphelidir.
b) بَيْعٌ (satma), eşyanın (malın) nakit (para) ile değiştirilmesi demektir. Şirâ (satınalma) ise bunun aksidir. Binaenaleyh nakit elde etmeye duyulan arzu, aksini yapmaktan daha çoktur.
c) Ferrâ şöyle der: “Ticaret, dışından mal getirip satanlar hakkında kullanılır. Bey' ise ‘elinin altında olanı satma’ manasınadır.” (Fahreddin er-Râzî)
Zekât, yalnız mescitlerde ifa edilen bir ibadet olmadığı halde burada zikredilmesi, namazın arkadaşı olup diğer yerlerde hep onunla beraber zikredilmesinden dolayıdır. Bir de zekâtın burada zikredilmesi, bu seçkin insanların güzel amellerinin, mescitlerde ifa edilenlere münhasır olmadığına dikkat çekmek içindir. Nitekim “Onlar, bu yüreklerin ve şu gözlerin tersine döneceği bir günden korkarlar.” cümlesinin burada zikredilmesi de onların korkularının, mescitlerde bulunmalarına bağlı olmadığına dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ
يَخَافُونَ يَوْماً cümlesi, hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. و ’la gelmeyen bu hal cümlesi bu durumun, sürekli bir özellik olduğuna işaret eder. Hal, sahibinin anlamını tekid ediyorsa hal ve sahibi arasında kemâl-i ittisâl olduğundan fasıl yapılır. Tekid edici halin başına وَ gelmez.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil cümleye, teceddüt istimrar ve tecessüm anlamı katmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَوْماً kıyamet gününden kinayedir.
تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ cümlesi, يَوْماً için sıfattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
تَتَقَلَّبُ - الْقُلُوبُ kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تِجَارَةٌ - بَيْعٌ ile ذِكْرِ - الصَّلٰوةِ - الزَّكٰوةِۙ ve الْقُلُوبُ - الْاَبْصَارُۙ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.
Burada ticaretin alıkoymasının olumsuzlanması, onların ticaret yaptıkları izlenimini vermektedir. Halbuki amaç ticareti olumsuzlamaktır. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)
تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ ifadesinde istiare vardır. Burada kalplerin allak bullak olması manasındaki تَتَقَلَّبُ ile kasdedilen, ceza korkusu ve sevabı umuduyla korku-ümit, sevinç -üzüntü şeklindeki hallerinin değişmesidir. Bu Allah’ın veli kullarının sıfatlarıdır. Gözlerin allak bullak olmasına gelince onunla kastedilen de müminlerin sevabın geleceği yerlere, kâfirlerin de cezanın geleceği yerlere tekrar tekrar bakmaktır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)