وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ
وَ istînâfiyyedir. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
مُلْكُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. السَّمٰوَاتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
الْاَرْضِ kelimesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِلَى اللّٰهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْمَص۪يرُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ
Ayetin ilk cümlesi, önceki ayetteki وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.
Car mecrurun takdimi kasr ifade eder. Tehir olması gereken bir unsurun takdim olması durumunda her zaman için maksûrun aleyh; takdîm olan kelimedir. Sonradan zikredilen lafız ise maksûrdur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
Muahhar müsnedün ileyh olan مُلْكُ السَّمٰوَاتِ , az sözle çok anlam ifade etme yollarından olan, izafet terkibiyle gelmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَالْاَرْضِ kelimesi, tezat sebebiyle muzâfun ileyh olan السَّمٰوَاتِ ’ye matuftur.
السَّمٰوَاتِ ’tan sonra الْاَرْضِۜ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ
Ayetin fasılası olan وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ , makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. اِلَى اللّٰهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Bu takdim kasr ifade eder. Yani bütün insanların hepsinin varış yeri sadece ve sadece Allah’adır.
الْمَص۪يرُ maksûr/sıfat, اللّٰهِ maksûrun aleyh/ mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat ale’l- mevsûftur. Dönüşün sadece Allah’a olduğu, ondan başka bir dönüş merciinin olmadığı, kasır üslubuyla etkili bir şekilde ifade edilmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Tekrarında ise cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak, tehditte mübalağa ve hükmün illetini bildirmek içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu cümle ile ayetin içeriği arasındaki mükemmel uyum teşâbüh-i etrâf sanatının güzel bir örneğidir.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir.
Tezyîl, bir cümlenin diğer bir cümleyi takip etmesi ve tekîd etmek amacıyla birincinin manasını kapsaması ve onu sağlamlaştırmasına verilen isimdir. Bu iki şekilde olmaktadır: Birinci cümle, ikinci cümlenin ya mantukunu ya da mefhumunu tekit etmektedir. (Ar. Gör. Ömer Kara Belâgat, İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)