Nûr Sûresi 47. Ayet

وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ  ...

(Münâfıklar), “Allah’a ve peygambere inandık ve itaat ettik” derler. Sonra da onların bir kısmı bunun ardından yüz çevirirler. Hâlbuki onlar inanmış değillerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَقُولُونَ ve diyorlar ق و ل
2 امَنَّا inandık ا م ن
3 بِاللَّهِ Allah’a
4 وَبِالرَّسُولِ ve Rasule ر س ل
5 وَأَطَعْنَا ve ita’at ettik ط و ع
6 ثُمَّ sonra
7 يَتَوَلَّىٰ dönüyor و ل ي
8 فَرِيقٌ bir grup ف ر ق
9 مِنْهُمْ onladan
10 مِنْ
11 بَعْدِ ardından ب ع د
12 ذَٰلِكَ bunun
13 وَمَا ve değillerdir
14 أُولَٰئِكَ bunlar
15 بِالْمُؤْمِنِينَ inanmış ا م ن
 
Hz. Peygamber Medine’de duruma hâkim olunca bazı şahıslar ve gruplar, işlerini yürütmek, müslümanlara mahsus menfaatlerden yararlanmak, birtakım tehlikelerden uzak kalmak için inanmış görünmeyi tercih ettiler. Bilindiği gibi bunlara “münafık” denilmektedir. Bazı şahıslar da İslâm’a inanmışlardı, fakat imanları henüz zayıf bulunuyordu, tefekkür ve dinî tecrübe yoluyla güçlenmemiş, davranış ve kararlarına hâkim hale gelmemişti. Üçüncü bir grup açıkça inançsız, veya başka din ve inanışlara bağlıydı. Gittikçe çoğalan bir grup ise hakkıyla inanmış kimselerden oluşuyordu. Bu âyetlerde, inancın samimi ve güçlü olup olmamasına bağlı olarak grupların davranışları, Allah ve resulüne itaatleri, teslimiyetleri, ilâhî hüküm ve adalete rızâları mukayeseli bir şekilde anlatılmaktadır. Allah’ın, vahiy yoluyla bildirdiği hükümlerin bir kısmı apaçık olup yoruma ihtiyaç yoktur, diğer bir kısmı naslarla hakkında vahiy açıklaması bulunmayan konulardır; bunlar için yorum ve ictihad gerekir. Vahyin belirlediği hükme, Allah’ın buyruğuna uymak gerekir; bildiği halde buna uymayanlar ya inançsız yahut da inancı zayıf kimselerdir. Zayıf da olsa imanın fayda vereceğine dair rivayetler vardır. Ancak dünya ve âhirette asıl kazançlı çıkacak ve kurtuluşa erecek olanlar, sağlam imana, bu imandan kaynaklanan, bu inancın motive ettiği ibadetlere, güzel davranışlara, hayırlı ve faydalı işlere, eserlere sahip olanlardır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 90-91
 

وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. 

يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

Mekulü’l-kavli  اٰمَنَّا بِاللّٰهِ ’dir.  يَقُولُونَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  اٰمَنَّا  fiiline mütealliktir. 

بِالرَّسُولِ  atıf harfi  وَ ’la  بِاللّٰهِ ’ye matuftur. 

اَطَعْنَا  atıf harfi  وَ ’la  اٰمَنَّا ’ya matuftur.  اَطَعْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir surenin bulunduğunu gösterir.  Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَوَلّٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  فَر۪يقٌ   fail olup lafzen merfûdur. 

مِنْهُمْ  car mecruru  فَر۪يقٌ ’nun mahzuf sıfatına mütealliktir.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  يَتَوَلّٰى  fiiline mütealliktir.

İsm-i işaret  ذٰلِكَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

يَتَوَلّٰى  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولي ’dir.  

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar. 

اٰمَنَّا  fiilleri sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dır.

اَطَعْنَا  fiilleri sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ

 

وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ  cümlesi  فَر۪يقٌ ’un sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir.  مَٓا  cinsini nefyeden olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.  

اُو۬لٰٓئِكَ  işaret ismi  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  بِالْمُؤْمِن۪ينَ  car mecruru lafzen mecrur,  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. 

مُؤْمِن۪ينَ  kelimesi,sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ

 

Ayette Allah Teâlâ münafıkların sözlerini bildiriyor.

وَ  istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiilin gelmesi teceddüt ve istimrar ifadesi içindir. 

يَقُولُونَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَاَطَعْنَا  cümlesi  اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ  cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107) 

Terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle …وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا  cümlesine atfedilen  يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sözlerinden dönüşlerinin  ذٰلِكَ  ile ifade edilmesi onları kınama ve tahkir içindir.

Duruma işaret eden  ذٰلِكَ ’de istiare vardır. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

اٰمَنَّا - مُؤْمِن۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr,  اَطَعْنَا - يَتَوَلّٰى  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatları vardır.

فَر۪يقٌ ’daki tenvin tahkir ifade eder.

يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ  cümlesiyle  اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.


 وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ

 

Cümle, sözlerinden dönenlerin durumunu bildirmektedir. Hal cümlesi olarak  وَ ’la gelmiş menfi sübut ifade eden isim cümlesidir. مَٓا ’nın, ليس  gibi amel ettiği cümlede  مَٓا ’ın haberine dahil olan  بِ  harfi zaiddir. 

Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir ifadesinin yanında kibir ve gururda ne kadar ileri gittiklerini işaret eder. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

ذٰلِكَۜ - اُو۬لٰٓئِكَ   kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ  [Mümin değiller bunlar!] cümlesi “İnandık, itaat ettik.” diyenlere işaret eder veya yüz çeviren grubu gösterir. Birinci işarete göre cümlenin anlamı, sadece yüz çeviren grubun değil, tümünün imansız olduğunun Allah tarafından bildirilmesidir. İkinci işarete göre ise mana, yüz çeviren grubun daha önce imandan nasipleri olmadığının Allah tarafından bildirilmesidir. Bunların imanı kalbin tasdiki olmaksızın sadece dil ile iddia etmekten ibarettir. Zira bu söz gönül rızasıyla ve sağlam bir inançtan kaynaklansaydı, bunu yüz çevirme ve yan çizme  takip etmezdi. 

بِالْمُؤْمِن۪ينَ  kelimesinin marife getirilmesi, onların bilinen müminlerden olmadıklarına delalet eder. Müminler iman üzere sabit, dosdoğru olan ve ancak şu kimseler mümindir ki Allah ve Resulü'ne iman etmiş, sonra da şüpheye düşmemişlerdir (Hucurat Suresi, 15) ayetinde özellikleri anlatılan kimselerdir. (Keşşâf)

اُو۬لٰٓئِكَ  ile marifelik onların bildik müminler olmadıklarını göstermek içindir. Bildik müminler ise imanda ihlaslı olanlar ve onun üzerinde sebat edenlerdir. (Beyzâvî)