Nûr Sûresi 5. Ayet

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...

Ancak tövbe edip bundan sonra ıslah olanlar müstesna. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak hariçtir
2 الَّذِينَ kimseler
3 تَابُوا tevbe eden(ler) ت و ب
4 مِنْ
5 بَعْدِ sonra ب ع د
6 ذَٰلِكَ bundan
7 وَأَصْلَحُوا ve uslananlar ص ل ح
8 فَإِنَّ çünkü
9 اللَّهَ Allah
10 غَفُورٌ çok bağışlayandır غ ف ر
11 رَحِيمٌ çok esirgeyendir ر ح م
 
Kazf suçunu işlemiş olanlar pişman olur, tövbe eder, bu kötü huylarını düzeltirlerse tövbeleri neyi etkiler, onlara ne kazandırır? Bu konuda farklı yorumlar vardır. Mâlik, Ahmed, Şâfiî gibi müctehidlere göre tövbe edenlerin sabıka kaydı silinir ve şahitlikleri de kabul edilir. Ebû Hanîfe’ye göre tövbe yalnızca fâsık olma niteliğini ortadan kaldırır, ancak tanıklık ehliyetini yeniden kazandırmaz.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 55
 

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ 

 

İsim cümlesidir. اِلَّا  istisna harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  müstesna olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَابُوا  fiil cümlesidir.  

تَابُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  تَابُوا  fiiline mütealliktir.  ذٰلِكَ  ism-i işaret muzafun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَصْلَحُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

اَصْلَحُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  صلح ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

فَ  ta’liliyyedir. İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.

اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur. غَفُورٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.  رَح۪يمٌ  ikinci haber olup lafzen merfûdur.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  isimleri mübalağa sıygasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.

Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta surekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ 

 

Ayet önceki ayettekilerden istisna edilenleri bildirmektedir. Müstesna olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sıla cümlesi  تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Veciz ifade amacıyla gelen  بَعْدِ ذٰلِكَ  izafetindeki işaret isminde istiare vardır.  ذٰلِكَ  ile duruma işaret edilmiştir. 

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî bir şey için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

وَاَصْلَحُوا  cümlesi aynı üslupta gelerek sıla cümlesine tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا  sözü, kasr-ı sıfat ale’l mevsûfun tamamlayıcısıdır. [Ancak bundan sonra tevbe edenler.] Yani inkârlarından tövbe edenler ve kendilerine tabi olanların aldatmaları ve azdırmaları sebebiyle bozdukları işleri düzeltenler müstesnadır.  اغوي , bozmak demektir. Doğru yola geri döndürmek ise  اَصْلَحُ ’tır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr, Âl-i İmran Suresi 89)

Bundan sonra dönüş yapıp durumunu düzeltenler müstesna ifadesi, fasıklardan istisna edilmiştir. Yani dönüş yaptıkları takdirde fasıklıktan kurtulurlar demektir. Allah gerçekten bağışlayıcıdır, merhametlidir ifadesi de buna delâlet eder. (Keşşâf)


 فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

 

Son cümle,  غف لهم (Onları affetti) şeklinde takdir edilen bir cümle için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim, teberrük ve telezzüz içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır. غَفُورٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin birinci,  رَح۪يمٌ  ikinci haberidir.

Allah’ın  غَفُورٌ  ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Ayetin fasılası, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Bu son cümle Kur'an’da ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlanan ifadeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Fussilet  Suresi 44, s. 189) Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitlensin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

غَفُورٌ - رَح۪يمٌ  kelimeleri ziyadelik ifade eder. فعول  ve  فعيل  vezinleri ziyadelik ifade eden kalıplardandır. Bunların hepsi bu sıfatların ziyadeliğini ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)  

“Muhakkak ki Allah çok merhametli ve affedicidir” ifadesi lâzımdır, “Onları da affedecek ve cennetine koyacaktır” manası melzûmdur. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.