Nûr Sûresi 6. Ayet

وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ  ...

Eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği; kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair, Allah adına dört defa yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defada da; eğer yalancılardan ise, Allah’ın lânetinin kendi üzerine olmasını ifade etmesiyle yerine gelir.  (6 - 7. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ kimseler
2 يَرْمُونَ zina ile suçlayan ر م ي
3 أَزْوَاجَهُمْ eşlerini ز و ج
4 وَلَمْ ve
5 يَكُنْ bulunmayanlar ك و ن
6 لَهُمْ onların
7 شُهَدَاءُ şahidleri ش ه د
8 إِلَّا başka
9 أَنْفُسُهُمْ kendilerinden ن ف س
10 فَشَهَادَةُ (o halde) şahidliği ش ه د
11 أَحَدِهِمْ onlardan her birinin ا ح د
12 أَرْبَعُ dört defa ر ب ع
13 شَهَادَاتٍ şahid tutmasıdır ش ه د
14 بِاللَّهِ Allah’ı
15 إِنَّهُ kendisinin mutlaka
16 لَمِنَ -den olduğuna
17 الصَّادِقِينَ doğru söyleyenler- ص د ق
 
Câhiliye devrinde olduğu gibi sonrasında da hâkim olan sosyal baskı ve namus anlayışı sebebiyle kocanın karısını, yalan yere zina ile suçlaması daha zordur, böyle bir suçlama yapılması halinde ise bunun gerçek olması ihtimali daha fazladır. Ayrıca karısının zina ettiğini iddia eden, bunu da ispat edemeyen bir erkeğe sopa vurup bırakmak problemi çözmez, bundan sonra aile hayatının düzenli yürümesi imkânsız hale gelir. Bu sebeple zina suçlaması kocadan gelirse farklı hüküm ve müeyyidelere ihtiyaç vardır, ilgili âyetler bu ihtiyaca cevap vermektedir. Ayrıca kazf suçu ile ilgili âyetler gelince birçok kimsenin zihninde sorular oluşmuş, bunu gelip Hz. Peygamber’e açmışlardır. Bu cümleden olarak Sa‘d b. Ubâde “Yâ Resûlellah, karımla bir erkeği yakaladığım zaman dört şahit bulacağım diye onları bırakır mıyım? Vallahi sorgusuz sualsiz kafasını uçururum!” demiş ve şu cevabı almıştır: “Sa‘d’ın kıskançlığı ve namusuna düşkünlüğü sizi şaşırtmasın, ben ondan daha kıskancım, Allah da benden daha kıskançtır” (Buhârî, “Nikâh”, 107; “Hudûd”, 40). Hilâl b. Ümeyye Peygamberimize gelerek Şerîk isimli birisi ile karısının zina ettiğini iddia etmiş, o da dört şahit getiremezse kendisine iftira cezası vereceğini bildirmişti. Hilâl, “Ey Allah’ın elçisi, bir kimse karısının üzerinde bir erkek görürse şahit arar mı?” diye savunma yapmışsa da Peygamberimiz, “Ya dört şahit veya sırtına sopa” diyerek ısrar etmişti. Hilâl doğru söylediğini ifade ederek işi Allah’a bıraktı, O’nun vahiy ile durumu aydınlatacağı ümidini dile getirdi, arkasından da mülâane (lânetleşme) âyeti diye anılan âyetler geldi (Ebû Dâvûd, “Talâk”, 27). 
 
 Yalan ve iftirayı engellemek maksadıyla öngörülen mânevî müeyyidelere ek olarak lânetleşmenin camide yapılması uygun görülmüş, böylece alenîlik de sağlanmıştır. Aksini de câiz gören ictihadlar bulunmakla beraber mülâaneye, âyetteki sıraya göre önce erkek başlar, Allah’ı şahit tutarak, karısını açık ve seçik bir şekilde zina ederken gördüğünü dört defa söyler, beşincisinde “Eğer yalan söylüyorsam Allah’ın lâneti üzerime olsun” der. Sonra karısı dört kere, Allah’ı şahit tutarak kocasının yalan söylediğini ifade eder, beşincisinde “Eğer o doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğrayayım” der. Hâkim ve dinleyici topluluk huzurunda bu yeminleşme yapılınca bazı müctehidlere göre evlilik bağı da çözülmüş olur. Bazı ictihadlara göre ise tarafları hâkim karar vererek ayırır, evliliği sona erdirir. Mülâane yoluyla ayrılmış bulunan çiftin tekrar evliliğe dönmelerinin câiz olup olmadığı konusunda da farklı ictihadlar vardır.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 55-56
 

Rameye رمي :  Atmak, fırlatmak anlamına gelen رَمْيٌ kelimesi hem ok ve taş gibi maddi varlıklarla ilgili, hem de kötü, çirkin laf ya da sövmeden kinayeli olarak sözle ilgili kullanılır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de sülasi fiil formunda 9 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli mermidir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَرْمُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَرْمُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

اَزْوَاجَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mansubdur. 

وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ  cümlesi hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَمْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَكُنْ  nakıs mebni emir fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  لَهُمْ  car mecruru  يَكُنْ ’un mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.  شُهَدَٓاءُ  kelimesi  يَكُنْ ’un muahhar ismi olup lafzen merfûdur. 

اِلَّٓا  istisna harfidir.  اَنْفُسُهُمْ  kelimesi  شُهَدَٓاءُ ’den bedeldir. 

فَ  harfi zaiddir. 

شَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ  cümlesi  الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  شَهَادَةُ   mübteda olup lafzen merfûdur.  اَحَدِهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَرْبَعُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.  شَهَادَاتٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  شَهَادَاتٍ ’e mütealliktir. 


 اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

ل  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.

مِنَ الصَّادِق۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.  الصَّادِق۪ينَ ’nin cer alameti   ى ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar.  الصَّادِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صدق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail, eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ 

 

Ayet, 4. ayetteki  وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve devamlılık ifade eder.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir içindir.

İsm-i mevsûlün sılası  يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ  cümlesi haldir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Menfi  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur  لَهُمْ , nakıs fiil  كَان ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.

اِلَّٓا  istisna edatı, müstesna olan  اَنْفُسُهُمْ  kelimesi,  شُهَدَٓاءُ ’dan bedeldir. (Mahmud Sâfî)

Bazı alimler  اِلَّا  için hasr edatı demişlerdir. O takdirde nefy harfi  لَمْ  ve istisna harfi  اِلَّا  ile kasr oluşmuştur. Fiille mef’ûl arasındaki kasr, cümleyi tekid etmiştir.  لَمْ يَكُنْ  maksûr/sıfat, fail olan  اَنْفُسُهُمْ  maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. 

Hakk Teâlâ kişinin ailesi dışındaki hanımlara yaptığı zina isnâd ve iftirasının hükmünden bahsettikten sonra kendi hanımına zina isnadında bulunmasının hükmünü zikretmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِ  cümlesi  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. 

فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ ‘un mübteda,  اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ ’un haber olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûlde bulunan şart manası sebebiyle cümleye dahil olan  فَ , zaid harftir. 

فَشَهَادَةُ - شَهَادَاتٍ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle  اللّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır.

وَ , mutlak cem’ (toplamak, birlikte oluşu göstermek) içindir. Binaenaleyh ayetteki, “Seksen değnek vurun ve onların şahitliğini ebedi kabul etmeyin ve onlar fasıkların ta kendileridir.” şeklindeki her üç cümle de, birbirinden önceliği olmaksızın, sanki hep birlikte zikredilmiş gibidir. (Fahreddin er-Razi)


اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ

 

Masdar vezninde gelen  شَهَادَةُ  masdarı için mef’ûl konumundaki cümle,  اِنَّ nin dahil olduğu sübut ve istikrar ifade eden isim cümlesidir. 

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  مِنَ الصَّادِق۪ينَ ’in müteallakı olan haber mahzuftur.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الصَّادِق۪ينَ  kelimesi ism-i fail olarak gelmiştir. 

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)