Nûr Sûresi 4. Ayet

وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداًۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ  ...

Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ
2 يَرْمُونَ zina ile suçlayan ر م ي
3 الْمُحْصَنَاتِ namuslu kadınları ح ص ن
4 ثُمَّ sonra
5 لَمْ
6 يَأْتُوا getirmeyenlere ا ت ي
7 بِأَرْبَعَةِ dört ر ب ع
8 شُهَدَاءَ şahid ش ه د
9 فَاجْلِدُوهُمْ vurun onlara ج ل د
10 ثَمَانِينَ seksen ث م ن
11 جَلْدَةً değnek ج ل د
12 وَلَا ve artık
13 تَقْبَلُوا kabul etmeyin ق ب ل
14 لَهُمْ onların
15 شَهَادَةً şahidliğini ش ه د
16 أَبَدًا asla ا ب د
17 وَأُولَٰئِكَ ve işte
18 هُمُ onlar
19 الْفَاسِقُونَ yoldan çıkmış kimselerdir ف س ق
 
“İffetli kadınlar” şeklinde çevrilen muhsanât kelimesi burada, “evli olsun olmasın, başka bir olayda iffetle ilgili sabıkası bulunsun bulunmasın dava konusu olayda mâsum olan, zina suçu işlediği ispat edilemeyen, ergenlik çağına ulaşmış kızlar ve kadınlar” mânasındadır (kelimenin diğer mânaları için bk. Nisâ 4/24-25). Bu nitelikteki kadınlartiranın etkisi ve hükmü bakımından onlara eşit olmaları gerektiği için– namuslu erkeklere iftira edenler, bunların belli bir olayda zina suçu işlediklerini doğrudan veya dolaylı bir şekilde ifade edenler karı veya kocadan biri değil ise bu âyete, karı veya kocadan biri ise 6. âyete göre muamele göreceklerdir. Bu cezaların hedefi Câhiliye devrinde oldukça yaygın bulunan, aile hayatını tehlikeye sokan, insanları üzen, cinayetlere sebep olan kötü bir âdete son vermektir. Bu dönemde insanlar, bir kadınla bir erkeğin görüşüp konuştuklarını görünce hemen dedikoduya başlayıp namuslarına dil uzatırlardı. Çocuğun babaya benzememesi halinde de aynı şeyi yaparlardı (İbn Âşûr, XVIII, 158).
 
 Kazf diye bilinen bu iftira suçunu işleyenler dört şahit getirerek ithamlarını ispat edemedikleri için üç yaptırımla karşılaşacaklardır: 1. Zina edenlere uygulandığı şekil ve nitelikte olmak üzere seksen sopa cezası çekeceklerdir. Şahitler ifade verdikten sonra bir kısmının ifadesi geçersiz olursa diğerleri de iftira etmiş sayılır ve aynı cezayı görürler. Bu hüküm mâsum insanları iftiradan korumak bakımından önem arzetmektedir. 2. İftira ettikleri sabit olduktan sonra ölünceye kadar tanıklıkları kabul edilmeyecektir. 3. Sabıkalı hale gelecekler, fâsık olarak nitelenecekler ve buna bağlı olarak bazı haklardan yararlanma hakkını kaybedeceklerdir.
 
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 54
 

وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً 

 

İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَرْمُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَرْمُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

الْمُحْصَنَاتِ  mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir surenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından  فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَمْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَأْتُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

بِاَرْبَعَةِ  car mecruru  يَأْتُوا  fiiline mütealliktir.  شُهَدَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

شُهَدَٓاءَ  kelimesi  فعلاء  vezninde olduğu için gayri munsariftir ve tenvin almamıştır.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  harfi zaiddir.  اجْلِدُوهُمْ  fiili,  الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

اجْلِدُوهُمْ  fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ثَمَان۪ينَ  kelimesi mef’ûlu mutlaktan naibdir. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَلْدَةً  temyiz olup fetha ile mansubdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداًۚ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  

تَقْبَلُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

لَهُمْ  car mecruru  تَقْبَلُوا  fiiline mütealliktir.  شَهَادَةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اَبَداً  zaman zarfı,  تَقْبَلُوا  fiiline mütealliktir. 


وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. İşaret ism-i  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  هُمُ  fasıl zamiridir.

الْفَاسِقُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.Veya munfasıl zamir  هُمُ  ikinci mübteda olarak mahallen merfûdur. 

 الْفَاسِقُونَ  ise haberidir.  هُمُ الْفَاسِقُونَ  isim cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işaretinin haberi olarak mahallen merfûdur.  الْفَاسِقُونَ  kelimesi, sülâsî mücerredi  فسق  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداًۚ 

 

و  istînâfiyyedir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi formunda geldiği için sübut ve devamlılık ifade eder. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir içindir.

İsm-i mevsûlün sılası olan  يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Terahi ifade eden  ثُمَّ  atıf harfiyle sılaya atfedilen  ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ  cümlesi de aynı üsluptadır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً  cümlesi  الَّذ۪ينَ ‘nin haberidir. Mevsûlün şarta benzemesi sebebiyle cümleye dahil olan  فَ , zaid harftir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداً  cümlesi makabline atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

شَهَادَةً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Olumsuz siyaktaki nekre, umuma ve şümule işarettir.

الْمُحْصَنَاتِ - زَانِيَةً  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî,  شُهَدَٓاءَ - شَهَادَةً  ve  جَلْدَةً - فَاجْلِدُوهُمْ  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بِاَرْبَعَةِ - ثَمَان۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ  [İffetli kadınlara atarlar] cümlesinde istiare vardır. Aslında  الرمى  taş veya benzeri sert bir şeyi atmaktır. Daha sonra, müstear oIarak dil ile bir şey atmak için kullanılmıştır. Çünkü bu da maddi eziyete benzemektedir. Burada güzel bir istiare vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir)

Ayette  ثُمَّ  (sonra) kelimesinin kullanılmış olması, şahitlerin getirilmesinin tehir edilmesinin caiz olduğunu bildirmektedir. Şu var ki şahitlik eda edilirken dört şahidin bir araya gelmesi şarttır. İmam Şafiî'ye göre ise suçlama ile şahitlik arasında gecikme caiz olduğu gibi dört şahidin şahitlikleri arasinda da gecikme caizdir. Şahitlerden birinin, suçlanan kadının kocası olması da caizdir, imam Şafii'ye göre bu, caiz değildir. (Ebüssuûd)

بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ [dört şahit] şeklindeki isim tamlaması  بِاَرْبَعَةٍ شُهَدَٓاءَ  şeklinde tenvin ile de okunmuştur. Bu takdirde  شُهَدَٓاءَ  kelimesi sıfat olur. (Keşşâf) 

Bu ayetteki ceza ifadesinde  جَلْدَةً  kelimesinin seçilmesinde bir idmâc vardır. Çünkü  فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً  emrinde vurmak kelimesi yerine kullanılan terkip, acının deriyi sıyırıp altına geçmemesine ve ete zarar vermemesine işaret etmektedir. (İbni Aşûr, et-Tahir, et-Tahrîru’t-Tenvîr, XVIII, 147)


وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşan sübut ve istimrar ifade eden cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Müsnedün ileyh işaret ismiyle marife olmuştur. Onların fasık olduğunu gözler önüne sererek anlamı kuvvetlendirmiştir.

İşaret ismi, işaret edilen kelimeyi kâmil bir şekilde tarif edip ortaya çıkarır. Öyle ki kendisinden bahsedilen şey çok net olarak ortaya çıkar. Ayrıca bahsedilen şeyin açıklanmasının çok önemli olduğuna delalet eder. Bütün bunlara ilaveten burada o kişileri tahkir ifade eder.

Cümle fasıl zamiriyle tekid edilmiştir. Fasıl zamiri kasr ifade eder. 

هم  zamiri, mübteda ile haberin arasına girdiği için “Îrabdan mahalli olmayan fasıl zamiri” olarak isimlendirilmiştir. Bu zamir, tekid ifade eder. Pekiştirme dışındaki bir faydası da ihtisas ifade etmesidir. Böylece kendisinden sonra gelen kelime de sıfat değil haber olur.

Bu kişilerin durumu üç şekilde tekid edilmiştir: Sübuta delalet eden isim cümlesi ile gelmiştir. Fasıl zamiri olan  هم  ile  tekid edilmiştir. Müsned ve müsnedün ileyhin marife olmasıyla tekid edilmiştir. Bu da kasr ifade eder. Hüsran onlara kasredilmiştir. (Âdil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâğati'l Kur'ani'l Kerim, Soru: 352)

Haberin  الْ  takısıyla marife olması muhataplar tarafından biliniyor olmasını belirtmesi yanında bu vasfın onlarda kemâl derecede olduğunu belirtir. Onlar sadece fasıktır, fasık olmaktan başka bir özellikleri yok demektir. İzafî bir kasrdır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. 

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden fasıl zamiri, isim cümlesi ve müsnedin harf-i tarifle marife gelmesi olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْمُحْصَنَاتِ - الْفَاسِقُونَۙ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.  الْفَاسِقُونَۙ  ism-i fail vezninde gelmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

(İşte fasıklar!) cümlesi, şart cümlesi tamamlandıktan sonra sanki iftira edenlerin Allah katındaki durumunu anlatmaktadır. (Keşşâf) 

Bu kelam, makablinin izahıdır ve Allah katında onların halinin ne kadar kötü olduğunu beyan etmektedir. (Ebüssuûd)