Furkan Sûresi 11. Ayet

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ  ...

Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلْ bilakis
2 كَذَّبُوا onlar yalanladılar ك ذ ب
3 بِالسَّاعَةِ (duruşma) sa’atini س و ع
4 وَأَعْتَدْنَا ve biz hazırlamışızdır ع ت د
5 لِمَنْ kimselere
6 كَذَّبَ yalanlayan ك ذ ب
7 بِالسَّاعَةِ sa’ati س و ع
8 سَعِيرًا alevli bir ateş س ع ر
 
Taberî, 11. âyetin başındaki “fakat” diye çevirdiğimiz bel edatını, 7. âyete bağlayarak âyete şöyle mâna vermektedir: “Ey Peygamber! Bu müşriklerin, Allah’a ortak koşmalarının ve kendilerine getirdiğin gerçeği inkâr etmelerinin asıl sebebi, senin de diğer insanlar gibi yiyip içmen, çarşıda pazarda dolaşman (yani bir melek gibi olmaman) değildir; gerçekte onlar yeniden dirilişe inanmadıkları, kıyameti ve Allah’ın kıyamette ölüleri dirilterek onlara sevap ve ceza vereceğini kabul etmedikleri için böyle davranıyorlar” (XVIII, 186). Mekke müşriklerinin, Allah’a ortak koşmanın yanında en büyük günahlarından biri de kıyamet ve âhiret hayatını inkâr etmeleriydi. 11. âyette onların, bu inkârın cezasını âhirette cehennemin alevli ateşine atılarak çekecekleri bildirilmekte; devamında ise buradaki acınacak halleriyle, özellikle o ateşin dehşetini daha uzaktan gördüklerinde hissedecekleri pişmanlık duygularıyla ilgili sarsıcı tasvirler yapılmaktadır.
 

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ

 

بَلْ  idrâb harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb (اِضْرَابْ)” denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بِالسَّاعَة  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir.

اَعْتَدْنَا  cümlesi  قد  takdiriyle hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  و    sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  haliyyedir.  اَعْتَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  اَعْتَدْنَا  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  كَذَّبَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.  

كَذَّبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِالسَّاعَةِ  car mecruru  كَذَّبَ  fiiline mütealliktir.  سَع۪يراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

كَذَّبُوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اَعْتَدْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  عتد ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ

 

İdrâb harfi  بَلِ ’in dahil olduğu cümle istinafiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَلْ  harfi, cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

السَّاعَةِ , kıyamet manasındadır.  وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراً  cümlesi  وَ ‘la öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Veya  وَ  haliyye, cümle haldir.

Mecrur konumda olup başındaki harf-i cerle birlikte  اَعْتَدْنَا  fiiline müteallik müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sıla cümlesi  كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَذَّبُوا  şeklindeki cemiden  كَذَّبَ  şeklindeki müfrede iltifat edilmiştir.                                                            

Ayette  كَذَّبَ  ve  السَّاعَةِ  kelimeleri önemine dikkat çekmek ve vurgulamak için tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

كَذَّبُوا - كَذَّبَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Burada onların eski cinayetlerini hikâye ederek yapılan tahkirleri bırakılıp diğer cinayetleri hikâye edilerek tahkir edilmekte ve devamında da, bu cinayetleri sebebiyle ahirette duçar olacakları çeşitli cezalar beyan edilmektedir. (Ebüssuûd)

Hasan el-Basri,  سَع۪يراً ‘in cehennemin isimlerinden birisi olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)

بَلْ : Bir bağlaç harfidir ki, asıl manası idrâbdır (Yeni bir hükme dönüştür). Bazen de “hatta” gibi terakki, ileriye geçme ifade eder.

İdrâb: Sözü üstünden altına çevirmek, yani bakışı öncesinden keserek geleceğe yöneltmektir. Bunu “belki” diye tercüme etmek meşhur olmuştur. Gerçekte, kelimenin yapısına ve söylenişine göre ondan alınmış, denilecek kadar da uygundur. Fakat dilimizde “belki” idrâbdan (sözü ve nazarı üstten keserek alta yöneltmekten) çok ümid ve ihtimal için kullanılmaktadır. “Dur bakalım belki gelir” demekte hiç idrâb manası yoktur. İdrâb; “Yok, hayır” “daha doğrusu” demektir. Bu mana kasr ve istidrake benzer olduğundan son zamanlarda “fakat” kelimesi de “بَلْ” ve “lakin” yerinde kullanılır olmuştur. Böylece “fakat onlar kıyameti yalanladılar” demek olur. (Elmalılı Hamdi Yazır)