اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً
اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً
اِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi şeklinde gelir. Cevabın başına ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَاَتْهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رَاَتْهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ مَكَانٍ car mecruru رَاَتْهُمْ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda mevsuftur. بَع۪يدٍ kelimesi مَكَانٍ ‘in sıfatı olup mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karinesi olmadan gelen سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً cümlesi şartın cevabıdır.
سَمِعُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لَهَا car mecruru سَمِعُوا fiiline veya تَغَيُّظاً ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
تَغَيُّظاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. زَف۪يراً atıf harfi وَ ’la تَغَيُّظاً ’e matuftur.
اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً
Şart cümlesi olan رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ, müstakbel şart manalı zaman zarfı إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)
رَاَتْهُمْ fiilinin müennes olması failin nar (ateş) ya da cehennem manası olmasındandır. (Beyzâvî, Âşûr)
فَ, karinesi olmadan gelen cevap cümlesi سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nefiste daha etkili olduğu için haber cümlesi, inşâ elbisesi içinde sunulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
بَع۪يدٍ kelimesi, مَكَانٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
تَغَيُّظاً - زَف۪يراً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
11 ve 12. ayet sonlarındaki سَع۪يراًۚ - زَف۪يراً kelimeleri arasında seci vardır.
Ayette, görmek fiilinin onlara değil ateşe isnad edilmesi, ateşin öfke homurtusunun ve uğultusunun onları gerçekten veya temsilî olarak gördüğü zaman duyacağı şiddetli öfkeden dolayı olduğunu bildirmek içindir. Ayetin ifadesi, zımnen bildiriyor ki ateş, onları göreceği zaman ateş ile onlar arasındaki mesafe, malum dünya mesafelerindeki mûtat uzaklık değildir. Bu da ateşin pek korkunç olduğunu bildirmektedir. (Ebüssuûd, Âşûr)
سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً [Onun öfkesini ve sesini işitirler] cümlesinde istiare-i temsîliyye vardır. Onun kaynama sesi, öfkeli kimsenin sesine ve içinden duyulan bir sese benzetilmiştir. Bu, ateşin parlaması ve alev alev yanmasını, öfkeli ve kızgın kimsenin durumuna göre anlatan bir temsildir. (Safvetu’t Tefasir)
Bu ayette iki istiare bulunmaktadır. Birisi Yüce Allah’ın اِذَا رَاَتْهُمْ [Onları gördüğünde] sözüdür. Bu ifade, -ondan Allah’a sığınırız- cehennem ateşinin tasviri hakkındadır ki ateş için görme vasfı doğru olmaz. Allahu a’lem, bu ifadeyle kastedilen şudur: Cehennem ateşi onlara göre öyle bir mesafede bulunur ki şayet görme vasfıyla nitelenen varlık o mesafede bulunsaydı onları (cezalandırılacaklarını) görürdü. Bu ince tevillerden ve ilginç yorumlardandır.
Diğer istiare ise Yüce Allah’ın سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً [Onun öfke ve haykırma (seslerini) işitirler.] sözüdür. Bu iki sıfat canlıların niteliklerindendir. تَغَيُّظاً (öfkelenmek) insana özgüdür. Çünkü غَيُّظ , öfke derecelerinin en yükseklerindendir. Gerçek anlamda öfke ile ancak insanlar nitelenir. Haykırma ( زَف۪ي ) ile nitelenmede de insanlar ve diğer (canlılar) ortaktır. Bu iki sıfatla kastedilen, kızıp öfkelenen kimsenin durumu hakkında yapıldığı gibi, ateşin tutuşması ve alevlenmenin anlatımında da mübalağa yapmaktır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)