Furkan Sûresi 13. Ayet

وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ  ...

Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 أُلْقُوا atıldıkları ل ق ي
3 مِنْهَا onun
4 مَكَانًا bir yerine ك و ن
5 ضَيِّقًا dar ض ي ق
6 مُقَرَّنِينَ bağlı olarak ق ر ن
7 دَعَوْا çağırırlar د ع و
8 هُنَالِكَ orada
9 ثُبُورًا helâki ث ب ر
 
Taberî, 11. âyetin başındaki “fakat” diye çevirdiğimiz bel edatını, 7. âyete bağlayarak âyete şöyle mâna vermektedir: “Ey Peygamber! Bu müşriklerin, Allah’a ortak koşmalarının ve kendilerine getirdiğin gerçeği inkâr etmelerinin asıl sebebi, senin de diğer insanlar gibi yiyip içmen, çarşıda pazarda dolaşman (yani bir melek gibi olmaman) değildir; gerçekte onlar yeniden dirilişe inanmadıkları, kıyameti ve Allah’ın kıyamette ölüleri dirilterek onlara sevap ve ceza vereceğini kabul etmedikleri için böyle davranıyorlar” (XVIII, 186). Mekke müşriklerinin, Allah’a ortak koşmanın yanında en büyük günahlarından biri de kıyamet ve âhiret hayatını inkâr etmeleriydi. 11. âyette onların, bu inkârın cezasını âhirette cehennemin alevli ateşine atılarak çekecekleri bildirilmekte; devamında ise buradaki acınacak halleriyle, özellikle o ateşin dehşetini daha uzaktan gördüklerinde hissedecekleri pişmanlık duygularıyla ilgili sarsıcı tasvirler yapılmaktadır.
 

 Qarane قرن:  إقْتِرانٌ sözcüğü iki veya daha fazla nesnenin herhangi bir manada bir araya toplanması manası itibarıyla izdivac sözcüğü gibidir.

  Filan kişi doğum zamanı itibarıyla filan gibidir denmek istendiğinde قَرْنٌ  qarn lafzı kullanılır. قَرْنٌ aynı zaman diliminde bulunmaları açısından bir araya gelmiş topluluktur; nesil/ göbek/ kuşak gibi.. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 43 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri karin, kurun, akran, karine, iktiran, mukârenet ve Kârun'dur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ

 

Ayet  atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a) إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) إِذَا nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اُلْقُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اُلْقُوا  damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  مِنْهَا  car mecruru  مَكَاناً ’nın haline mütealliktir. 

مَكَاناً  mekân zarfı olup  اُلْقُوا  fiiline mütealliktir.  ضَيِّقاً  kelimesi  مَكَاناً ’nin sıfatı olup lafzen mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُقَرَّن۪ينَ  kelimesi  اُلْقُوا ’nun failinin hali olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

فَ  karinesi olmadan gelen  دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراً  cümlesi şartın cevabıdır.

دَعَوْا  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

İşaret ismi  هُنَالِكَ  mekân zarfı,  دَعَوْا  fiiline mütealliktir, mahallen mansubdur.  ثُبُوراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اُلْقُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

مُقَرَّن۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.
 

وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ

 

Ayet, وَ ’la önceki ayete atfedilmiştir. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Şart cümlesi olan  اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً, müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)

اُلْقُوا  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

ضَيِّقاً  kelimesiمَكَاناً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مُقَرَّن۪ينَ  kelimesi  اُلْقُوا  fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

مَكَاناً ’deki tenvin tahkir içindir.

فَ, karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراً, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl olan  ثُبُوراً  bütün cinslere delalet eden masdar kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. 

Ölümü çağırırlar ifadesinde istiare vardır. Ölüm arzu edilen, hoşlanılan bir varlığa benzetilmiştir. Bu istiare, onların, ölümü ve helak olmayı istetecek kadar korkunç bir azap içinde olduklarını muhataba hissettirmek için yapılmıştır.

ضَيِّقاً  (Dar) bir yerine denilmesi, cehennem azabının şiddetini ifade etmek içindir. Zira keder darlıkta, ferahlık da genişliktedir. Cennetin, ‘genişliği gökler ve yer kadardır’ şeklinde vasıflandırılmasının sırrı da budur. (Ebüssuûd)

مَكَاناً (Onun bir yeri)  في مكانٍ  demektir,  مِنْهَا  da beyaniyyedir, başa geçerek hal olmuştur.  مَكَاناً ضَيِّقاً  (dar bir yerine) azabın artması içindir; çünkü sıkıntı darlıkladır, ferahlık da bollukladır. Bunun içindir ki Allah Teâlâ cenneti: “Eni göklerle yerin eni kadar” diye nitelemiştir. (Beyzâvî)

Ayet-i kerimede geçen  ضَيِّقاً  kelimesi şeddesiz olarak da okunmuştur. Ayet-i kerimede geçen  مِنْهَا  car mecruru,  مَكَاناً  kelimesinden haldir. Çünkü aslında  mekânın sıfatıdır (Takaddüm edince hal olarak irablanmıştır). Yine ayet-i kerimede geçen  مُقَرَّن۪ينَ  kelimesi çokluk ifade etmesi için şeddelenmiştir. (Celâleyn Tefsiri) 

11-12-13. ayetlerin sonlarındaki  ثُبُوراًۜ - سَع۪يراًۚ  -  زَف۪يراً  kelimelerinde seci vardır.

الإلْقاءُ, fırlatma demektir. Burada hakaretten kinayedir. (Âşûr)