Furkan Sûresi 14. Ayet

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً  ...

(Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَا
2 تَدْعُوا çağırmayın د ع و
3 الْيَوْمَ bugün ي و م
4 ثُبُورًا helâki ث ب ر
5 وَاحِدًا bir tek و ح د
6 وَادْعُوا çağırın د ع و
7 ثُبُورًا helâki ث ب ر
8 كَثِيرًا birçok ك ث ر
 
Taberî, 11. âyetin başındaki “fakat” diye çevirdiğimiz bel edatını, 7. âyete bağlayarak âyete şöyle mâna vermektedir: “Ey Peygamber! Bu müşriklerin, Allah’a ortak koşmalarının ve kendilerine getirdiğin gerçeği inkâr etmelerinin asıl sebebi, senin de diğer insanlar gibi yiyip içmen, çarşıda pazarda dolaşman (yani bir melek gibi olmaman) değildir; gerçekte onlar yeniden dirilişe inanmadıkları, kıyameti ve Allah’ın kıyamette ölüleri dirilterek onlara sevap ve ceza vereceğini kabul etmedikleri için böyle davranıyorlar” (XVIII, 186). Mekke müşriklerinin, Allah’a ortak koşmanın yanında en büyük günahlarından biri de kıyamet ve âhiret hayatını inkâr etmeleriydi. 11. âyette onların, bu inkârın cezasını âhirette cehennemin alevli ateşine atılarak çekecekleri bildirilmekte; devamında ise buradaki acınacak halleriyle, özellikle o ateşin dehşetini daha uzaktan gördüklerinde hissedecekleri pişmanlık duygularıyla ilgili sarsıcı tasvirler yapılmaktadır.
 

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً

 

Fiil cümlesidir.  لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ  cümlesi mukadder mekulü’l-kavlin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Takdiri, ...تقول لهم الملائكة  (Melekler onlara der ki…) şeklindedir.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تَدْعُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  الْيَوْمَ  zaman zarfı olup  تَدْعُوا  fiiline mütealliktir, mahallen mansubdur. 

يَوْمَ  hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ثُبُوراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  وَاحِداً  kelimesi  ثُبُوراً ’ın sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَ  atıf harfidir.  ادْعُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  ثُبُوراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  كَث۪يراً  kelimesi  ثُبُوراً  sıfatı olup fetha ile mansubdur.

 

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً

 

Ayetin fasılla gelen ilk cümlesi, nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri,  تقول لهم الملائكة (Melekler onlara der ki…) olan mahzuf sözün mekulü’l-kavlidir. Mekulü’l-kavlin amilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Mef’ûl olan  ثُبُوراً  bütün cinslere delalet eden masdar kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

وَاحِداً  kelimesiثُبُوراً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.  وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً  cümlesi atıf harfi  وَ’la makabline atfedilmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Atıf sebebi tezattır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır. Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehdit ve korkutma manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً  [Bir helak/ölüm çağırmayın] cümlesiyle, وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً [çok ölüm/helak çağırın] cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

لَا تَدْعُوا  - وَادْعُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb, iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr,  كَث۪يراً - وَاحِداً  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî,  ثُبُوراً ’in tekrarında ıtnab reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Onların istedikleri helak, azaplarını sona erdirecek ve kendilerini kurtaracak bir helaktır. Şu halde onlara verilen cevap, isteklerinin imkânsız olduğunu, onların bu isteğini devamını gerektirecek çetin azabın sonsuzluğunu bildirmek suretiyle kurtuluş umutlarını kesmelidir. (Ebüssuûd)

Ayette zikredilen emrin (bir kere istemeyin, birçok kere isteyin) bugün ile kayıtlandırılması, korkunçluğu ve dehşeti ziyadesiyle ifade etmek ve bugünün diğer malûm günler gibi olmadığına dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

Burada  ثُبُوراً  kelimesinin kullanılması, masdar olup masdarın, hem az hem de çok hakkında kullanılabilmesi dolayısıyladır. Bundan dolayı çoğulu getirilmez. (Kurtubî)