Furkan Sûresi 10. Ayet

تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً  ...

Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 تَبَارَكَ yücedir ب ر ك
2 الَّذِي O ki
3 إِنْ eğer
4 شَاءَ dilerse ش ي ا
5 جَعَلَ verir ج ع ل
6 لَكَ sana
7 خَيْرًا daha hayırlısını خ ي ر
8 مِنْ -ndan
9 ذَٰلِكَ bu-
10 جَنَّاتٍ bahçeler ج ن ن
11 تَجْرِي akan ج ر ي
12 مِنْ -ndan
13 تَحْتِهَا altları- ت ح ت
14 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
15 وَيَجْعَلْ ve yapar ج ع ل
16 لَكَ senin için
17 قُصُورًا saraylar ق ص ر
 
Meâlindeki “yoldan çıkma”nın metindeki karşılığı dalâlet, “doğru yolu bulma”nın karşılığı da hidayet kavramlarıdır. Dalâletin asıl anlamı, çölde yolculuk yapanın yolunu kaybetmesi; hidayet de doğru yolu izlemesi veya yolunu kaybetmişken bir rehberin yardımıyla tekrar doğru yolu bulmasıdır. Buna göre inkârcıların, Kur’an’ı Hz. Muhammed’in uydurduğu, onun peygamberlik nitelikleri taşımadığı, büyülenmiş biri olduğu gibi iddiaları âyette çölde yolunu kaybetmeye benzetilmekte; böyle davrandıkları sürece doğru yolu da bulamayacakları ifade edilmektedir. 8. âyette bildirildiğine göre Hz. Peygamber’in düşmanları, onun özel hazinelere, mülklere sahip olması gerektiğini savunuyor, bunların bulunmayışını peygamberlik davasını boşa çıkaran bir eksiklik olarak göstermeye çalışıyorlardı. 10. âyete göre yüce Allah dilerse resulüne maddî nimetler olarak onların söylediklerinden daha güzellerini de verir, bunu önleyebilecek hiçbir güç yoktur; buna rağmen eğer vermemişse peygamberi için böylesini daha uygun gördüğünden dolayı vermemiştir. Allah, dilerse birine her türlü ilim ve mârifetin kapılarını açarken dünyalık kapılarını da kapar; başkasına da bunun aksini uygun görür (Râzî, XXIV, 53). Resulü Muhammed’e de vahiy ve nübüvvet kapılarını açmış, buna karşılık dünyevî nimetlerinden yararlanma imkânını kısıtlamıştır. Kimin için neyin hayırlı olduğunu ancak Allah bilir. Bu sebeple –Mekkeli putperestlerin kanaatlerinin aksine– insanlar, sahip oldukları maddî nimetlerin çokluğuna göre değil; iman, ilim, irfan, ahlâk, iyi niyet ve güzel işler gibi konulardaki mânevî mertebelerine göre değerlendirilmelidir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 110-111
 

تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ 

 

Fiil cümlesidir.  تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir.  شَٓاءَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

فَ  karînesi olmadan gelen  جَعَلَ لَكَ خَيْراً  cümlesi şartın cevabıdır.

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mahallen meczumdur.  لَكَ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir.

خَيْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. مِنْ ذٰلِكَ  car mecruru  خَيْراً ‘a mütealliktir. 

ذٰ  işaret ismi, sükun üzere mebni mahallen mecrur, ism-i mecrurdur.  ل  harfi buud yani uzaklık belirten harf,  ك  ise muhatap zamiridir. 

جَنَّاتٍ  kelimesi  خَيْراً ‘dan bedel olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar. تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ  cümlesi  جَنَّاتٍ ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَجْر۪ي  fiili  ى  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهَا  car mecruru تَجْر۪ي  fiiline mütealliktir. الْاَنْهَارُ  fail olup lafzen merfûdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri;  تحت أشجارها (Ağaçlarının altında) şeklindedir.

تَبَارَكَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ  babındadır. Sülâsîsi  برك ‘dir.

Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezâhur( görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat fâale (mufaale babına ait bir fıilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerred mana (türemiş olduğu mücerred fiil ile aynı anlamda kullanılması) anlamları katar.

 

 وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَجْعَلْ  cümlesi  وَ ‘la  جَعَلَ لَكَ  cümlesine atfedilmiştir.  يَجْعَلْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَكَ  car mecruru  يَجْعَلْ  fiiline mütealliktir.  قُصُوراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
 

تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  تَبَارَكَ  mazi fiil olup çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Mûsâ , Zuhruf Suresi Belâgî Tefsiri, c. 4, s. 367.)

Bereket;  تَبَارَكَ الله  [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan demektir. (Keşşâf)

تَبَارَكَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsul  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً  cümlesi, şart cümlesi müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88.)

اِنْ  şart harfi maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)

فَ , karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  جَعَلَ لَكَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مِنْ ذٰلِكَ  şeklindeki car mecrurun müteallakı  خَيْراً  kelimesidir. İşaret ismi, işaret edileni tazim için gelmiştir.

Duruma işaret edilen  ذٰلِكَ ‘de istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

جَنَّاتٍ  kelimesiخَيْراً ’dan bedeldir. تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ  cümlesi,  جَنَّاتٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

جَنَّاتٍ  ve  خَيْراً ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder. 

وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً  cümlesiجَعَلَ  cümlesine atfedilmiştir. Meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  قُصُوراً ‘daki tenvin nev, kesret ve tazim içindir.

Ayette "O Allah... dilerse sana..." denilerek bunun Allah'ın dilemesine bağlanması, bunun gerçekleşmemesinin, Allah'ın, hikmetler ve maslahatlara binâ edilmiş iradesiyle olduğunu bildirmektedir.

Ayette, onların ilk iki teklifine cevap verilmemesi, onların akıl dışı, batıl ve teşrî’ hikmete ters oldukları gayet açık olduklarından, cevap vermeye bile değmediğine, kısmen cevap vermeye değer olanın, son teklifleri olduğuna dikkat çekmek içindir. Zira son teklifleri, tamamen hikmete ters değildir. Nitekim bazı peygamberlere, dünyada peygamberlikle beraber pek büyük mülkler de verilmiştir. (Ebüssuûd)

Bereket;  تَبَارَكَ الله [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan. (Keşşâf)