Furkan Sûresi 9. Ayet

اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟  ...

(Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 انْظُرْ bak ن ظ ر
2 كَيْفَ nasıl ك ي ف
3 ضَرَبُوا misal verdiler ض ر ب
4 لَكَ senin için
5 الْأَمْثَالَ benzetmelerle م ث ل
6 فَضَلُّوا saptılar ض ل ل
7 فَلَا artık
8 يَسْتَطِيعُونَ bulamazlar ط و ع
9 سَبِيلًا yolu س ب ل
 
Meâlindeki “yoldan çıkma”nın metindeki karşılığı dalâlet, “doğru yolu bulma”nın karşılığı da hidayet kavramlarıdır. Dalâletin asıl anlamı, çölde yolculuk yapanın yolunu kaybetmesi; hidayet de doğru yolu izlemesi veya yolunu kaybetmişken bir rehberin yardımıyla tekrar doğru yolu bulmasıdır. Buna göre inkârcıların, Kur’an’ı Hz. Muhammed’in uydurduğu, onun peygamberlik nitelikleri taşımadığı, büyülenmiş biri olduğu gibi iddiaları âyette çölde yolunu kaybetmeye benzetilmekte; böyle davrandıkları sürece doğru yolu da bulamayacakları ifade edilmektedir. 8. âyette bildirildiğine göre Hz. Peygamber’in düşmanları, onun özel hazinelere, mülklere sahip olması gerektiğini savunuyor, bunların bulunmayışını peygamberlik davasını boşa çıkaran bir eksiklik olarak göstermeye çalışıyorlardı. 10. âyete göre yüce Allah dilerse resulüne maddî nimetler olarak onların söylediklerinden daha güzellerini de verir, bunu önleyebilecek hiçbir güç yoktur; buna rağmen eğer vermemişse peygamberi için böylesini daha uygun gördüğünden dolayı vermemiştir. Allah, dilerse birine her türlü ilim ve mârifetin kapılarını açarken dünyalık kapılarını da kapar; başkasına da bunun aksini uygun görür (Râzî, XXIV, 53). Resulü Muhammed’e de vahiy ve nübüvvet kapılarını açmış, buna karşılık dünyevî nimetlerinden yararlanma imkânını kısıtlamıştır. Kimin için neyin hayırlı olduğunu ancak Allah bilir. Bu sebeple –Mekkeli putperestlerin kanaatlerinin aksine– insanlar, sahip oldukları maddî nimetlerin çokluğuna göre değil; iman, ilim, irfan, ahlâk, iyi niyet ve güzel işler gibi konulardaki mânevî mertebelerine göre değerlendirilmelidir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 110-111
 

اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟

 

Fiil cümlesidir. اُنْظُرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir zamir  أنت ’dir.

كَيْفَ  istifham ismi,  ضَرَبُوا  fiilinin hali olarak mahallen mansubdur.

ضَرَبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  لَكَ  car mecruru  ضَرَبُوا  fiiline mütealliktir.  الْاَمْثَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

ضَلُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَسْتَط۪يعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  سَب۪يلاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

يَسْتَط۪يعُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

 

اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ  cümlesi,  اُنْظُرْ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. 

اُنْظُرْ  fiili, akledilen bir durum, görünen bir şeye benzetilerek ilim anlamı için müstear oluşmuştur. (Âşûr)

Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümlede soru ismi  كَيْفَ  istifhamdan mücerret, hal konumundadır. Hal, cümlenin anlamını zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Car mecrur  لَكَ , ihtimam için mef’ûle takdim edilmiştir.

Aynı üsluptaki  فَضَلُّوا   cümlesi,  فَ  ile …ضَرَبُوا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً  cümlesine dahil olan  فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıta harfidir. Cümle menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mef’ûl olan  سَب۪يلاً ’deki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Nefy siyakında nekre umuma işarettir.

سَبِیلِ  kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazf edilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir.