اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ
İsim cümlesidir. اَلْمُلْكُ mübteda olup lafzen merfûdur. يَوْمَئِذٍ zaman zarfı mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir.
الْحَقُّ kelimesi اَلْمُلْكُ ’nun sıfatı olup lafzen merfûdur. لِلرَّحْمٰنِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانَ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
يَوْماً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur. عَلَى الْكَافِر۪ينَ car mecruru عَس۪يراً’e mütealliktir. الْكَافِر۪ينَ ’nin cer alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. عَس۪يراً kelimesi يَوْماً ‘in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْكَافِر۪ينَ sülâsi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur لِلرَّحْمٰنِۜ, mahzuf habere mütealliktir. يَوْمَئِذٍ , masdar kalıbındaki اَلْمُلْكُ ’ye mütealliktir.
يَوْمَ , zaman zarfıdır. اَلْمُلْكُ ’nun mahzuf haberine mütealliktir.
Muzâfun ileyh konumundaki ئِذٍ , aslında sükun üzere mebni bir kelimedir. Burada kelimenin sonundaki tenvin, mahzuf muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır.
الْحَقُّ kelimesi, mübteda olan اَلْمُلْكُ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde لِلرَّحْمٰنِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً
Cümle istînaf cümlesine وَ ‘la atfedilmiştir.
كَان ’nin dahil olduğu subut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s. 124)
عَس۪يراً kelimesi, كَانَ ’nin haberi olan يَوْماً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Car mecrur عَلَى الْكَافِر۪ينَ, sıfat-ı müşebbehe kalıbındaki عَس۪يراً ’e mütealliktir.
عَلَى الْكَافِر۪ينَ’deki car mecrurun takdiminde izafi kasr vardır. (Âşûr)
Kâfirler için zor bir gün olduğu belirtilen ayetin anlamına, müminler için kolay olduğu anlamı idmâc edilmiştir.
O ö gün hükümranlık, kulları için son derece merhametli olan Allah'a mahsus olmakla beraber kâfirler için pek zor bir gündür. Müminler için ise Allah'ın lütfu keremiyle o gün pek kolay bir gündür. Nitekim hadiste şöyle denilmektedir: “Kıyamet günü müminler için o kadar kolaylaştırılır ki dünyada kıldığı bir farz namazdan bile hafif geçer.” Bu cümle, makabli için bir izah mahiyetindedir. (Ebüssuûd)
Buradaki “hak” kelimesi “mülk”ün sıfatıdır ve takdiri, “el-mülkü'l-Hakkı” şeklindedir. “Hak” kelimesinin, başında mukadder bir (kastediyorum, demek istiyorum) fiili ile mansub okunması da caizdir. “Hakimiyetin gerçek (hak) olarak nitelenmesi ise sona ermemesi ve değişmemesi manasınadır” denmiştir. Buna göre eğer “Böylesi mülk, zaten ancak Allah için söz konusudur. Binâenaleyh ayette ‘O gün gerçek hâkimiyet O'nundur.’ denilmesinin manası nedir?” denirse biz deriz ki: O gün, ne şeklen ne de gerçek manada, Allah Teâlâ dışında malik yoktur. Diğer günlerin aksine artık o gün, bütün hükümdarlar O'na boyun eğer, bütün yüzler O'na döner ve bütün zorbalar, O'nun önünde zilletini kabul eder.” (Fahreddin er-Râzî )
وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪ير [Kâfirler için ise o pek yaman bir gündür] ayetinin manası açıktır. Çünkü Allah Teâlâ bütün halleri bilen ve dilediği her şeye kādir olandır. Diğer varlıklar ise acizlik yuları ve kahır gemi ile gemlenmiştir. Binaenaleyh o gün, kâfirler için çok zor bir gün olacaktır. (Fahreddin er-Râzî)