Furkan Sûresi 28. Ayet

يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً  ...

“Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا وَيْلَتَىٰ vah bana
2 لَيْتَنِي ne olurdu
3 لَمْ
4 أَتَّخِذْ ben tutmasaydım ا خ ذ
5 فُلَانًا falanı ف ل ن
6 خَلِيلًا dost خ ل ل
 
Kur’an’ın muhtelif yerlerinde ve özellikle bu sûrenin 2. âyetinde belirtildiği üzere göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır ve O’nun egemenliğine hiç kimse ortak olamaz. Şu halde bu âyetteki “İşte o gün (âhiret) egemenlik Rahmân’ındır” ifadesinden, dünyada egemenliğin Allah’tan başkasına ait olduğu gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Ancak bir kurumun sahibinin o kurumda çalıştırdığı yöneticilere kendi konumlarına ve görevlerine uygun olarak belirli yetkiler vermesi, karar ve icra özgürlüğü tanıması gibi ilâhî irade de dünyada insanlara sınırlı bir egemenlik alanı belirlemiş, ilâhî yasalara saygı çerçevesinde dünya hayatında verilen sınırlı imkânlar içinde kendi düzenlerini yine kendileri kurma, eylemlerini seçip yapma özgürlüğü vermiş; bu suretle onları belirtilen konulardaki seçim ve eylemlerinden dolayı sorumlu tutup sınavdan geçirmeyi murat etmiştir. Aksi halde inançlarını, düşünce ve eylemlerini seçme ve gerçekleştirme hususunda hiçbir özgürlük alanı bulunmayan birini sorumlu tutup iyilik ve kötülükler hususunda imtihana tâbi tutmak, iyilik yapanları ödüllendirirken kötülük yapanları cezalandırmak âdil olmazdı. Nitekim pek çok âyet bu gerçeğe işaret ettiği gibi Allah’ın insanlara en büyük armağanı olan akıl da böyle düşünmektedir. Gerek bu sûrede gerekse Kur’an’ın bütününde âhiret inancına ısrarla vurgu yapılmasının sebebi de insanların bu yetkilerini doğru kullanmalarını, çünkü bundan sorumlu tutulacaklarını zihinlerine yerleştirmektir. Esasen, diğer bütün varlıklardan farklı olarak özellikle insanın yeryüzünde halife olarak yaratıldığını bildiren âyetler de genellikle bu çerçevede yorumlanmaktadır. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki Allah’ın insanlara tanıdığı bu sınırlı egemenlik, yetki ve özgürlük de yine O’nun mutlak egemenliği içinde kalmaktadır. Nitekim O, dilediği zaman, dilediği insanlardan bu imkânları kısmen veya tamamen geri alabilmekte; nihayet insanlara verdiği hayatı geri almakla onun dünyadaki sınırlı egemenliğine de son vermiş olmaktadır. “O gün (âhiret günü) inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.” Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine bahşettiği söz konusu yetkiyi, egemenliği, özgürlüğü sorumluluk bilinciyle ve akıllıca kullanmamışlar; kendilerine bu imkânları bağışlayan Allah’ı tanıyıp O’na şükür ve minnet borçlarını gerektiği şekilde ödememişlerdir. Dünyada iken akıl ve iz‘anlarını kullanarak Peygamber’in davetine uyup onunla birlikte, onun gösterdiği yoldan gitmeleri gerekirken zararlı duygularına ve hırslarına kapılarak yanlış kişileri dost edinip onların yolundan gitmişler; böylece inkâr ve isyan yolunu seçmişlerdir. İşte bütün gerçeklerin apaçık ortaya çıkacağı hesap gününde onlar, kendi kendilerine duydukları öfke ve pişmanlık duygularıyla ellerini ısırarak haktan sapmış olmanın acısını ve elemini yaşayacaklardır. Zira dünyada görülmez şeytanların ve şeytan tabiatındaki kötü önderlerin, kendilerine uyanlara âhirette verecekleri şey sadece “yapayalnız ve yardımcısız” bırakılmaktır. Kur’an dilinde bu acı âkıbetin adı hızlândır. 29. âyetteki hazûl kelimesiyle aynı kökten olan hızlân dinî bir terim olarak, “Allah’ın, kendi buyruklarına karşı gelen insanlardan yardımını kesmesi, onları yapayalnız ve yardımcısız bırakması” anlamına gelir (daha fazla bilgi için bk. İlyas Çelebi, “Hızlân”, DİA, XVII, 419-420). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 119-120
 

يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً

 

يَا  nida harfidir.  وَيْلَتٰٓى  münada olup mukadder fetha ile mansubdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazf edilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey!” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. Burada münada muzâf olarak geldiği için mureb münadaya girer ve lafzen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Nidanın cevabı  لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً  ‘dir. 

لَيْتَ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  ى  mütekellim zamiri  لَيْتَ nin ismi  olarak mahallen merfûdur. 

لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً  cümlesi, لَيْتَ nin haberi olarak mahallen mansubdur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

اَتَّخِذْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  فُلَاناً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  خَل۪يلاً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

 

يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً

 

Zalimlerin sözlerinin devamı olan cümle istînâf olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَا  harfi, tenbihten mücerret, tahzir manasındadır. Nidanın cevabı olan ve  لَيْتَ nin dahil olduğu isim cümlesi  لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً, temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır.  

لَيْتَ ’nin haberi olan  لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً  cümlesi, menfî mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Temenni: Husûlü arzu edilmekle ve sevilmekle birlikte imkânsız ya da ihtimali çok zayıf bir şeyin olmasını istemektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Nida üslubunda gelmiş olmasına rağmen tahassür, pişmanlık amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Mef’ûl olan  فُلَاناً  ve  خَل۪يلاً  kelimelerindeki tenvin, cins ve tahkir içindir.

Ayet-i kerîme’de geçen  وَيْلَتٰى  kelimesinin elifi izafet  ى sından ivazdır. Yani:  يا ويلتي  demektir. Bunun manası; Vay helakim, mahvoldum şeklindedir.

يَا وَيْلَتٰى - لَيْتَن۪ي  kelimeleri arasında cinas, mürâât-ı nazîr sanatı, reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الهن  (şey) kelimesi cins isimlerden kinaye olduğu gibi  فُلَاناً  kelimesi de özel isimlerden kinayedir. Eğer bu kelimeyle cins murad edilirse herhangi bir saptırıcıyı kendine dost edinen kişinin o dostu için özel isim olur ve kelime ondan kinaye olur. (Keşşâf)

لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً  [Keşke falanı dost edinmeseydim.] ayetinde filandan kasıt Umeyye'dir. Ondan filan diye söz edilerek, isminin açıkça zikredilmeyişi bu tehdidin sadece ona münhasır kalmaması, aksine bu İkisinin fiillerinin benzerini yapan herkesi kapsaması İçindir. Mücahid ve Ebu Recâ derler ki: Buradaki zalim her zalim hakkında umumidir. Filandan kasıt da şeytandır. Bu görüşün lehine bundan sonra gelen: Zaten şeytan insanı yardımsız olarak ortada bırakır ayeti delil gösterilmiştir. (Kurtubî)

Kıyamet günü zalimin bu temennisi, her ne kadar pişmanlık ve hayıflanma göstermek için ise de aynı zamanda cinayetini başkasına yakıştırmaya çalışmak suretiyle zımnen bir nevi gerekçe ve özür beyanı mahiyetindedir. (Ebüssuûd)