Furkan Sûresi 35. Ayet

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ  ...

Andolsun, Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 اتَيْنَا biz verdik ا ت ي
3 مُوسَى Musa’ya
4 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
5 وَجَعَلْنَا ve yaptık ج ع ل
6 مَعَهُ kendisinin yanında
7 أَخَاهُ kardeşi ا خ و
8 هَارُونَ Harun’u
9 وَزِيرًا vezir و ز ر
 
İsimleri anılan peygamberlerle ashâb-ı Res (Res halkı) dışındaki topluluklar hakkında başka sûrelerde geniş bilgiler yer aldığı için burada, sadece peygamberlerine karşı çıkıp onlarla mücadeleye kalkışan bu toplulukların âkıbetleri kısaca hatırlatılarak Kur’an’ın muhataplarının bunlardan ibret almaları amaçlanmıştır. Ashâb-ı Res, konumuz olan 35. âyetin dışında bir de Kaf sûresinde (50/12) peygamberlerini yalancılıkla suçlamış bir topluluk olarak anılmakta, başka bilgi verilmemektedir. Tarih ve tefsir kaynaklarında verilen sınırlı bilgilere göre Res, Orta Arabistan’daki Yemâme’de bulunan bir kasaba, vadi veya kuyu adıdır. Ashâb-ı Ress’in, Yâsîn sûresinde geçen (36/13) ashâb-ı Karye veya Hz. Şuayb’ın kavmi yahut Semûd’un bir kolu olduğu gibi farklı görüşler ileri sürülmekle birlikte, Râzî’nin de belirttiği üzere (XXIV, 83) bu bilgilerin hiçbiri ne Kur’an’a ne de sahih bir rivayete dayanmaktadır; bilinen tek şey, bunların inkârları yüzünden helâk edildikleridir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 125
 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  

اٰتَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  مُوسَى  mef’ûlün bih olup gayri munsarif olduğu için elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْكِتَابَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اٰتَيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ

 

جَعَلْنَا  atıf harfi  وَ ’la  اٰتَيْنَا ’ya matuftur.  جَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Değiştirme manasına gelen  جَعَلَ  kelimesi 3 şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  

2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَعَهُٓ  mekân zarfı,  جَعَلْنَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَخَاهُ  harfle îrab olan beş isimden biri olup nasb alameti eliftir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  هٰرُون  atf-ı beyan veya bedeldlr. 

Atf-ı beyan konusuna giren kelime grupları ve cümleler şunlardır:

1. İsm-i işaretten sonra gelen camid ismin (muşârun ileyhin) atfı beyan olarak gelmesi

2. اَيُّهَا  ve  اَيَّتُهَا ’dan sonra gelen camid ismin atf-ı beyan olarak gelmesi

3. Sıfattan sonra gelen mevsufun atf-ı beyan olarak gelmesi

4. Tefsir harfi  اَنْ ’den sonra gelen kelime veya cümleler

Burada  اَنْ  tefsir harfinden sonra gelen  اتَّقُوا اللّٰهَۜ  cümlesi atf-ı beyandır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)   

وَز۪يراًۚ  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.

 

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.

Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

قَدْ  ve  لَ  tekid edilmiş cevap cümlesi olan  وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراً  cümlesi kasemin cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

اَخَاهُ ’dan sonra  هٰرُونَ  denmesi, kapalılığı giderme amacıyla yapılan ıtnâbdır. 

Ayette kitabın verilmesi ibaresinde  أعطي  yerine,  أتي  fiilinin kullanılması mürâât-ı nazîr sanatının güzel bir örneğidir. 

Vahyin Kur’an’da kitap olarak vasfedilişi;  لَوْلا نُزِّلَ عَلَيْهِ القُرْآنُ جُمْلَةً واحِدَةً  [Kur’an ona bir defada indirilseydi ya!] (Furkan Suresi, 32) diyen müşriklerin cehaletlerinden tarizdir. Zira peygamberlere verilen kitaplar, ancak peyderpey inmiş olan ve onların toplayıp tabiilerine yazdırdıkları kitaplardır. (Âşûr)

اٰتَيْنَا  ve  جَعَلْنَا  fiilleri, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Bu cümle, daha önce  كَفى بِرَبِّكَ هادِيًا ونَصِيرًا  [teselli ve hidayet verici ve yardımcı olarak Allah sana yeter] ayetinde de geçen hidayet ve zafer vaadinin tekidi mahiyetindedir. Zira burada zikredilen peygamberler ile kavimleri arasında cereyan eden hadiseler, icmali fakat maksat için yeterli bir şekilde hikâye edilmektedir. (Ebüssuûd)

Zeccâc şöyle demiştir: Arapçada “vezir”, kendisine başvurulan ve fikrinden istifade edilen kimse demektir. O halde  وَز۪يراًۚ , “sayesinde (yanlışlıklardan), korunulan” demektir. (Fahreddin er-Râzî)  

آتَى  fiili,  اَعْطَى  fiili birbirinden farklıdır: O halde bu anlatılanlardan ortaya çıkan sonuçlar şunlardır:

1- آتَى  fiilindeki hemze,  اَعْطَى fiilindeki ayn harfinden daha kuvvetlidir. Bunun için daha geniş ve kapsamlıdır, önemli şeyler için kullanılır. اَعْطَى  ise hem az hem de çok şeyler için kullanılır.  آتَى ; mal, mülk, hikmet, peygamberlerin doğruluğuna delalet eden ayetlerin verilmesi gibi konularda kullanılmıştır. اَعْطَى  ise  ت 'den daha yüksek ve açık olan  ط  harfinden dolayı zahir olan durumlarda kullanılır. Neredeyse tamamen mala ait durumlarda kullanılır.

2- آتَى  fiili, maddi ve manevi konularda ve  اَعْطَى  fiilinin kullanılmasının güzel olmadığı yerlerde kullanılır.

3- اَعْطَى  mülk edinme manasını taşır, bu mana  آتَى  fiilinde yoktur.

4- آتَى  fiiliyle verilen şey geri alınabilir, halbuki  اَعْطَى  fiili böyle değildir. Çünkü onda mülk edinme manası vardır.

5- Madem ki اَعْطَى  fiili sahiplik olma manasını taşıyor, o halde bu, ihtisas sebebi olur. Çünkü bir kişi sahibi olduğu şeyde istediği gibi tasarruf edebilir, onu isterse yanında tutar, isterse dilediğine verir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 107-108)