وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | أَتَوْا | vardılar |
|
3 | عَلَى |
|
|
4 | الْقَرْيَةِ | kente |
|
5 | الَّتِي |
|
|
6 | أُمْطِرَتْ | yağmura tutulan |
|
7 | مَطَرَ | yağmuruna |
|
8 | السَّوْءِ | bela |
|
9 | أَفَلَمْ | -mıydı? |
|
10 | يَكُونُوا |
|
|
11 | يَرَوْنَهَا | onu görmüyorlar- |
|
12 | بَلْ | hayır |
|
13 | كَانُوا | onlar |
|
14 | لَا |
|
|
15 | يَرْجُونَ | ummuyorlardı |
|
16 | نُشُورًا | tekrar dirilip kalkmayı |
|
وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
اَتَوْا fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلَى الْقَرْيَةِ car mecruru اَتَوْا fiiline mütealliktir.
الَّت۪ٓي müfred müennes has ism-i mevsûl الْقَرْيَةِ sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اُمْطِرَتْ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُمْطِرَتْ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Naib-i fail müstetir olup takdiri هى ’dir.
مَطَرَ mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. السَّوْءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُمْطِرَتْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi مطر ’dır.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ
Hemze istifhâm harfidir. Ayet atıf harfi فَ ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أيمرّون (Yürüyüp gitmiyorlar mı?) şeklindedir.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَكُونُوا fiili نَ ’un hazfıyla nakıs, meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
يَكُونُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
يَرَوْنَهَا fiili, يَكُونُوا ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يَرَوْنَهَا fiili نَ ’un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً
بَلْ idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna “idrâb” denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَانُوا damme üzere mebni, nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
يَكُونُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.
لَا يَرْجُونَ نُشُوراً cümlesi كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَرْجُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. نُشُوراً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ
وَ , istînâfiyyedir. لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir.
Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. قَدْ ve لَ tekid edilmiş cevap cümlesi olan …وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
الْقَرْيَةِ için sıfat konumundaki müfred müennes has ism-i mevsûl الَّت۪ٓي ’nin sılası olan اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِ cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اُمْطِرَتْ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
الإتْيانُ , geliş demektir. Harf-i cerle müteaddi olması مَرُّوا manasını içerdiği içindir. (Âşûr)
الْقَرْيَةِ kelimesi Kur’an’da, hem mesken ve yerleşim alanının hem de içinde oturan halkın (sakinlerin) adı olarak iki manada kullanılmıştır. قَرْيَةِ burada meskenler ve binalar manasındadır. Burada karyeden kasıt onun halkıdır. Çünkü zulmeden ve zulümleri sebebiyle Allah tarafından cezaya çarptırılan onlardır. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)
Burada اَتَوْا fiili kullanılmıştır, çünkü onların bu gelişi kolaydı, gelişinde meşakkat yoktu, yolları üzerinde bir yere uğramışlardı. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 72)
اُمْطِرَتْ - مَطَرَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayet-i kerimede geçen السَّوْءِ kelimesi ساء fiilinin masdarıdır. Bütün cinslere delalet eden masdarla vasıflanan yağmur, adeta belanın, kötülüğün kaynağı olmuştur.
Malum olduğu üzere masdarla vasıflanmak mübâlağa ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrai, Beyanî Tefsir Yolu c. 4, s. 112)
Bu kelam-ı kerim, onların, darmadağın edilmiş bazı ümmetlerin helak kalıntılarını gördüklerini ve onlardan ibret almadıklarını beyan etmektedir. Bu kelamın başında yeminin zikredilmesi, içeriğini ziyadesiyle açıklamak içindir. (Ebüssuûd)
اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ
Atıfla gelen اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَا cümlesi, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri; أيمرّون (Yürüyüp gitmiyorlar mı?) şeklindedir.
Hemze istifham harfidir. Menfi muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle inkâr manası taşımaktadır. “Onu görmediler mi?” zahirindeki cümle “Onu görmemiş olmaları mümkün değildir.” anlamındadır. Muhataba ikrar ettirmek amaçlıdır. Bu yüzden mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet muzari fiil sıygasındaki يَرَوْنَهَاۚ cümlesi, كان ’nin haberidir.
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur’an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette بَلْ , idrâb harfidir. كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlenin müsnedi olan لَا يَرْجُونَ نُشُوراً , menfi muzari fiil sıygasında gelerek hükmü takviye, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
لَا يَرْجُونَ نُشُوراً [tekrar dirilmeyi ummuyorlar] sözü; ahiret hayatına inanmamaktan kinayedir.
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi, durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafât, s. 103)
كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Mûsâ , Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan s.124)
يَكُونُوا - كَانُوا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, لَمْ يَكُونُو - كَانُوا kelimeleri arasında ise tıbâk-ı selb sanatı vardır.
بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً [Hayır, onlar dirilmeye inanmayan, bunu ummayan kâfir bir topluluk oldular.] demektir. Alimlerin bu ayette geçen يَرْجُونَ kelimesinin tefsiri hususundaki en kuvvetli görüş Kâdî'ninkidir. Bu görüşe göre bu kelime, hakiki anlamda “ummak” manasına hamledilmiştir. Zira insan, ahiret mükafatını umduğu için, tekliflerin yorgunluklarına, tefekkür ve istidlalde bulunmanın meşakkatlerine katlanır. Binaenaleyh, ahirete inanmazsa o ahiretin herhangi bir mükâfatını ummaz, böylece de o mükellefiyetlerin zorluklarına ve şıklıklarına katlanamaz.
(Fahreddin er-Râzî)