Furkan Sûresi 41. Ayet

وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً  ...

Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.  (41 - 42. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 رَأَوْكَ seni gördükleri ر ا ي
3 إِنْ
4 يَتَّخِذُونَكَ seni yapmıyorlar ا خ ذ
5 إِلَّا başka bir şey
6 هُزُوًا eğlence konusundan ه ز ا
7 أَهَٰذَا bunu mu?
8 الَّذِي
9 بَعَثَ göndermiş ب ع ث
10 اللَّهُ Allah
11 رَسُولًا elçi ر س ل
 
Mekkeli putperestlerin ileri gelenleri, bâtıl inançlarını sürdürmekle yetinmeyip bütün cahiller, cahil oldukları kadar küstah da olan kötü karakterli insanlar gibi onlar da Hz. Peygamber’in kendilerine yönelttiği davetin, ortaya koyduğu inanç ilkelerinin ve hayat sisteminin içeriği, anlamı ve değeri üzerine düşünecekleri yerde, sırf ilkellik ve bağnazlıklarından, inat ve inkârlarından dolayı güya onu önder ve rehber olacak nitelikte görmediklerini ileri sürerek alaya alırlardı. Çünkü –önceki âyetlerde de geçtiği gibi– onlar, peygamber olan birinin yanında meleklerin bulunması, kendilerine Allah’ı göstermesi gibi olağan üstü işaretler ortaya koyması gerektiğini ileri sürerlerdi. Oysa, 42. âyette aktarılan kendi ifadelerinden anlaşıldığına göre onlar elleriyle yaptıkları putlara bağlılığı gerçek din sayacak, bunlardan kurtarılmanın kendileri için felâket olduğunu düşünecek kadar da aptalca ve sapkın bir zihniyete sahiplerdi (Râzî, XXIV, 85). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 127
 

وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا : dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا  nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

رَاَوْكَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

رَاَوْ  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَتَّخِذُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اِلَّا  hasr edatıdır.  هُزُواً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يَتَّخِذُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً

 

Hemze istifhâm harfidir.  هٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ  cümlesi mukadder sözün mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, ...  يقولون أهذا الذي (Bu mu … derler.) şeklindedir. 

Mukadder söz  يَتَّخِذُونَكَ deki failin hali olarak mahallen mansubdur.

İşaret zamiri  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  بَعَثَ dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

بَعَثَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  

رَسُولاً  mahzuf ait zamirin hali olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  بعثه الله مرسلا (Allah’ın resul olarak gönderdiği) şeklindedir.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ 

 

وَ , istînâfiyyedir. Şart cümlesi olan  رَاَوْكَ , müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)

Ayetin başındaki  اِذَا  edatının cevabı, mukadder olan  قول (söylemek) kelimesidir. Yani “İstihza ederek seni gördükleri zaman ‘Bu mu, Allah'ın peygamber olarak gönderdiği!’ derler.” demektir. Cenab-ı Hakk'ın sözleri ise  اِذَا  edatıyla onun cevabı arasına girmiş olan bir itiraziyye cümlesidir. (Fahreddin er-Râzî)

فَ , karinesi olmadan gelen  اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواً  şeklindeki cevap cümlesinde  اِنْ  ve  اِلَّا  ile oluşan kasr, kasr-ı mevsuf ale’s sıfattır. Faille mef’ûlü arasındadır. Cümle muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasr üslubu ve müstesnanın masdar şeklinde gelmesi mübalağa ifade eder.  يَتَّخِذُونَكَ  fiilinin muzari gelmesi bu alay etmenin devam ettiğine delalet eder.

هُزُواً  kelimesi ism-i mef'ûl manasında masdardır. Bu, mübalağa ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 4, s. 88)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. 

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.


 اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً

 

اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً  cümlesi, takdiri  يقولون (Derler) olan mahzuf fiilin mekulü’l-kavlidir. Bu cümle  يَتَّخِذُونَكَ  fiilinin failinden haldir. 

İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olan mekulü’l-kavl, isim cümlesi formunda gelmiştir. Müsned konumundaki  الَّذ۪ي ’nin sılası  بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen mana itibari ile alay etmek, inkâr etmek ve aşağılamak amacı taşıyan cümle istifham manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle, müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi mütekellimin tahkir amacının çok açık ifadesidir.

رَسُولاً ’deki tenvin muayyen olmayan cinse işarettir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Bu ayette, inkârcıların Resulullah’ı (s.a.) peygamber olarak kabul etmemeleri bir soru cümlesiyle ifade edilmiştir. Şu halde “Biz seni peygamber olarak kabul etmiyoruz.” cümlesiyle mezkûr ayet arasındaki farkları ve belâgat açısından bu iki cümlenin vurgularını araştırıldığında, ayetin sibâkında da belirtildiği üzere inkâra ek olarak alay ve küçümseme anlamlarını taşıdığı görülecektir. Bu durum, hem ayetlerdeki uyumu ve her bir bölümün diğer bölümleri desteklediğini, hem de tek başlarına kaldıklarında mevcut anlam alanının zenginliğini ortaya koyar. Açık olumsuzlama öğesi içermemekle beraber zımnî ve müstehzî olumsuzlama içeren cümleler, elbette hedef anlamı belirtmek açısından çok daha etkilidir. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları)  

Bu mu? işareti de hakaret içindir. Onu tamamen reddettikleri halde kabullenip de peygamber bu mu demeleri alay ve istihza yolludur. Eğer öyle olmasa idi: Allah'ın peygamberi olduğunu iddia eden bu mu, derlerdi? (Beyzâvî, Fahreddin er-Râzî) 

Burada müşriklerin sözünde Muhammed’e (sav) ait zamir hazf edilmiştir. Bu; müşriklerin O’na duyduğu kin ve çekememezliğin göstergesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayeti kerimede yakınlık için olan ism-i işaret tahkir için gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)