Furkan Sûresi 5. Ayet

وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً  ...

“(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا ve dediler ق و ل
2 أَسَاطِيرُ masalları س ط ر
3 الْأَوَّلِينَ evvelkilerin ا و ل
4 اكْتَتَبَهَا onları yazmış ك ت ب
5 فَهِيَ onlar
6 تُمْلَىٰ yazdırılıyor م ل و
7 عَلَيْهِ kendisine
8 بُكْرَةً sabah ب ك ر
9 وَأَصِيلًا ve akşam ا ص ل
 
Mekkeli putperestler, aslında Kur’an-ı Kerîm’in hükümlerini kendi bâtıl inançları, zulme dayanan mevcut düzenleri için zararlı gördüklerinden, onun etkisini değişik yollardan önlemeye çalışıyorlardı. Bu yollardan biri de Resûlullah’ın “birilerinden”, yani o dönemde Mekke’de bulunan birkaç Ehl-i kitap mensubundan da yardım alarak Kur’an’ı kendisinin uydurduğu iddiasıydı. Gerçi Resûlullah’ın genellikle köle sınıfından olan birkaç hıristiyanla görüştüğü söylenmektedir. Bunun da sebebi, onların inançlarının putperestlerinkine göre doğruya daha yakın oluşuydu. Ancak Kur’an-ı Kerîm gibi mükemmel bir kitabı böyle rastgele kişilerden aldığı bilgilerle oluşturması saçma bir iddia olmaktan öte gidemezdi (bu hususta ayrıntılı bilgi ve eleştiriler için bk. Ateş, VI, 244-246; ayrıca bk. Nahl 16/103). 6. âyette putperestlerin iddiaları reddedilirken “Onu, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi” buyurulması şu gerçeğe işaret etmektedir: Kur’an, Allah’ın yardımı olmadan hiçbir insanın, kendi beşerî yetenekle iyle ulaşamayacağı zenginlikte sırlar, gayb âlemine ilişkin bilgiler, kurallar ve gerçekler içermektedir; dolayısıyla Kur’an’ın insan değil Allah’ın sözü olduğunu kanıtlayan delil yine Kur’an’ın kendisidir, onun içeriğidir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 109-110
 

وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  ‘dir.  قَالُٓوا  fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur. 

اَسَاط۪يرُ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri; هو şeklindedir.  الْاَوَّل۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harf ile îrablanır. 

اكْتَتَبَهَا  cümlesi  قد  takdiriyle hal olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). 

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  و ‘sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اكْتَتَبَهَا  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اكْتَتَبَهَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  كتب ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  تُمْلٰى  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

تُمْلٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هى 'dir.  عَلَيْهِ car mecruru  تُمْلٰى  fiiline mütealliktir.  بُكْرَةً  zaman zarfı  تُمْلٰى  fiiline mütealliktir.  اَص۪يلاً  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.

تُمْلٰى  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  ملى ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً

 

Ayet  وَ ‘la önceki ayetteki  وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müşriklerin sözlerinin devamı olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اَسَاط۪يرُ , takdiri هو (o) olan mahzuf mübtedanın haberidir. Mahzufla birlikte cümle sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَسَاط۪يرُ  eski milletlerin Rüstem ve İsfendiyar hikâyeleri türünden uydurdukları masallar olup  اَسَاط۪يرُ  kelimesi,  أسطار أو أسطورة ’nin çoğuludur. (Keşşâf)

اكْتَتَبَهَا  cümlesi, hal olarak mansub mahaldedir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً  cümlesi  فَ  ile  اكْتَتَبَهَا  cümlesine atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

بُكْرَةً - اَص۪يلاً  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîrاكْتَتَبَهَا - تُمْلٰى  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بُكْرَةً  günün başlangıç vati demektir.  الأصِيلُ  kelimesi de akşam vaktinin sonu demektir. Bu kelimeler günün iki ucunu ifade eder. Bu kullanım esatiri almak için çok çalışmaktan kinayedir. (Âşûr)