Furkan Sûresi 4. Ayet

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ  ...

İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi ki ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 إِنْ değildir
5 هَٰذَا bu
6 إِلَّا başka bir şey
7 إِفْكٌ yalandan ا ف ك
8 افْتَرَاهُ onu uydurdu ف ر ي
9 وَأَعَانَهُ ve yardım etti ع و ن
10 عَلَيْهِ kendisine
11 قَوْمٌ bir topluluk ق و م
12 اخَرُونَ başka ا خ ر
13 فَقَدْ böylece
14 جَاءُوا vardılar ج ي ا
15 ظُلْمًا kesin bir haksızlığa ظ ل م
16 وَزُورًا ve iftiraya ز و ر
 
Mekkeli putperestler, aslında Kur’an-ı Kerîm’in hükümlerini kendi bâtıl inançları, zulme dayanan mevcut düzenleri için zararlı gördüklerinden, onun etkisini değişik yollardan önlemeye çalışıyorlardı. Bu yollardan biri de Resûlullah’ın “birilerinden”, yani o dönemde Mekke’de bulunan birkaç Ehl-i kitap mensubundan da yardım alarak Kur’an’ı kendisinin uydurduğu iddiasıydı. Gerçi Resûlullah’ın genellikle köle sınıfından olan birkaç hıristiyanla görüştüğü söylenmektedir. Bunun da sebebi, onların inançlarının putperestlerinkine göre doğruya daha yakın oluşuydu. Ancak Kur’an-ı Kerîm gibi mükemmel bir kitabı böyle rastgele kişilerden aldığı bilgilerle oluşturması saçma bir iddia olmaktan öte gidemezdi (bu hususta ayrıntılı bilgi ve eleştiriler için bk. Ateş, VI, 244-246; ayrıca bk. Nahl 16/103). 6. âyette putperestlerin iddiaları reddedilirken “Onu, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi” buyurulması şu gerçeğe işaret etmektedir: Kur’an, Allah’ın yardımı olmadan hiçbir insanın, kendi beşerî yetenekle iyle ulaşamayacağı zenginlikte sırlar, gayb âlemine ilişkin bilgiler, kurallar ve gerçekler içermektedir; dolayısıyla Kur’an’ın insan değil Allah’ın sözü olduğunu kanıtlayan delil yine Kur’an’ın kendisidir, onun içeriğidir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 109-110
 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ 

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا مِنْهُمْ ’dur. ÎrabDan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  Mekulü’l-kavli  اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İsmi işaret  هٰذَٓا  mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّٓا  hasr edatıdır.  اِفْكٌ  haber olup lafzen merfûdur.

افْتَرٰيهُ  fiili,  اِفْكٌ ‘un sıfatı olarak mahallen merfûdur.  افْتَرٰيهُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَعَانَهُ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur.  اَعَانَهُ  fetha üzere mebni mazi fiildir. 

عَلَيْهِ  car mecruru  اَعَانَهُ  fiiline mütealliktir.  قَوْمٌ  fail olup lafzen merfûdur.

اٰخَرُونَ  kelime  قَوْمٌ ‘un sıfatı olup ref alameti  و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

افْتَرٰيهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  فرى ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.  

اَعَانَهُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  عون ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


  فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  جَٓاؤُ۫  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ ı fail olarak mahallen merfûdur.

ظُلْماً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  زُوراً  atıf harfi  و ‘la makabline matuftur.

 

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ 

 

وَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُٓوا , mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ  cümlesi, kasrla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eder. 

Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır.  هٰذَٓا  mevsuf/maksûr,  اِفْكٌ  sıfat/maksûrun aleyhtir. 

Bu kasr; izafi kalp kasrıdır. Bununla Kur'an'ın Allah tarafından indirildiğini reddetmişlerdir. (Âşûr)

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi işaret edilene tahkir kastı taşımaktadır. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır.

هٰذَٓا  ile işaret edilen  اِفْكٌۨ , maddi bir şey değildir. Bu nedenle istiare oluşmuştur.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de ‘‘vücudun tahakkuku’’dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

افْتَرٰيهُ  cümlesi  اِفْكٌ ‘un sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِفْكٌ ‘un nekre gelişi tahkir içindir.

وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ  cümlesi, aynı üslupta gelerek  افْتَرٰيهُ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, S.107)

اٰخَرُونَ  kelimesiقَوْمٌ  için sıfattır.


فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ

 

Cümle  فَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiş, müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. 

قَدْ  harfi sadece fiilin başına gelen bir tekid harfidir. Nahivciler bu harfin dört şekli olduğunu söylerler: Kesinlik ve yakınlık ifadesi için mazi fiilin başına gelir. Muzari fiilin başına geldiği zaman ise bazen azlık bazen da çokluğa delalet eder. Ancak belâgat alimlerinin sözlerinden anladığımıza göre fiilin gerçekleştiği anlatılmak isteniyorsa  قَدْ  harfi, başına geldiği fiil için ister mazi ister muzari olsun tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi, Âşûr, Enam/33)

ظُلْماً  ve  زُوراًۚۛ ’deki tenvin nev, tahkir ve kesret ifade edebilir. 

Cümlede leff ve neşr sanatı vardır. جَٓاؤُ۫  fiili leff,  ظُلْماً  ve  زُوراًۚۛ  neşrdir.

Ayrıca cümledeki  جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ  ibaresinde, istiare vardır. Zulüm ve yalan, hissî gözle görülür elle tutulur bir şeye benzetilerek, yapılanın korkunçluğu etkili bir şekilde ifade edilmiştir.

ظُلْماً - وَزُوراًۚۛ - اِفْكٌۨ - افْتَرٰيهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

جاء  ve  أتى (geldi) kelimeleri bazen فعل (yaptı) anlamında kullanılır ve onun gibi müteaddi olurlar, bazen de  جئت المكان ‘Mekâna geldim’ demen gibi,  وردوا ظلما  ‘zulme geldiler’ anlamında olurlar. Ayrıca cer harfi hazf edilip fiil vasledilmiş de olabilir (hazf-u îsāl). (Keşşâf, Ebüssuûd)

جاءُوا  fiili burada  عَمِلُوا  manasında kullanılmıştır. Bir ameli önemsemek manasında mecazdır. Bir şeyi elde etmeye önem veren kişi ona doğru gider. Bu kullanımla fiil mef'ûl alır. (Âşûr)  

Böylece gerçekten bir zulüm getirdiler; insanları ve cinleri aciz bırakan kelamı uydurulmuş ve Yahudilerden devşirilmiş bir yalan saymakla ve ondan beri olduğu bir şeyi ona isnat etmekle.

Yani onlar, bu söyledikleriyle pek korkunç ve kavranması imkânsız bir zulme baş vurmuşlar. Nitekim onlar, ne önünden ne de arkasından batılın yaklaşamadığı katıksız hakkı, beşer tarafından uydurulmuş bir yalan saymışlar. Halbuki Kur’an, harika nazmı ve üstün tarzı itibarıyla öyle bir mükemmeliyettedir ki, bütün insanlar ve cinler onunla yarışmak için bir araya gelseler, onun bir ayetini bile meydana getirmekten aciz kalırlar. Yine Kur’an, gizli hikmetleri ve iki cihan saadetini temin eden hükümleri ve gaip işleri içermesi itibarıyla da, beşer aklının erişemediği ve anlamakta bütün güç ve kudretlerin yetersiz kaldığı yüksek bir mertebededir. Keza, onlar bu iddialarıyla, son derece büyük bir yalana baş vurmuşlardır. Nitekim Peygamberimizin tamamen uzak ve ilgisiz olduğu bir şeyi ona isnad etmişlerdir. (Ebüssuûd)