وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاتَّخَذُوا | ve edindiler |
|
2 | مِنْ |
|
|
3 | دُونِهِ | O’ndan ayrı olarak |
|
4 | الِهَةً | birtakım tanrılar |
|
5 | لَا |
|
|
6 | يَخْلُقُونَ | yaratmayan |
|
7 | شَيْئًا | hiçbir şey |
|
8 | وَهُمْ | ve kendileri |
|
9 | يُخْلَقُونَ | yaratılan |
|
10 | وَلَا | ve |
|
11 | يَمْلِكُونَ | güçleri yetmeyen |
|
12 | لِأَنْفُسِهِمْ | kendilerine dahi |
|
13 | ضَرًّا | zarar vermeye |
|
14 | وَلَا | ne de |
|
15 | نَفْعًا | yarar vermeye |
|
16 | وَلَا | ve |
|
17 | يَمْلِكُونَ | güçleri yetmeyen |
|
18 | مَوْتًا | öldüremeye |
|
19 | وَلَا | ne de |
|
20 | حَيَاةً | yaşatamaya |
|
21 | وَلَا | ve ne de |
|
22 | نُشُورًا | (ölüleri diriltip) kaldıramaya |
|
Neşera نشر : Yaymak, sermek, açmak anlamlarına gelen نَشْرٌ kavramı, elbise, sayfa, bulut, nimet ve söz için kullanıldığında yaymak ve genişletmek manalarını taşır. نَشَرَ الْمَيِّتَ ifadesi ölüyü diriltti, canlandırdı demektir ve mastarı نُشُورٌ şeklinde gelir. İf'al formu olan أنْشَرَهُ da aynı anlamda kullanılır.
Bu köke ait iftial babındaki إنْتَشَرَ formu zaruretleri gidererek sağduyuya göre hareket etmek ve tasarrufta bulunmaktır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 21 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri neşretmek, haşır neşir olmak, neşriyat, intişar ve menşurdur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اتَّخَذُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ دُونِه۪ٓ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlün bihe mütealliktir. اٰلِهَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. لَا يَخْلُقُونَ cümlesi اٰلِهَةً ‘in sıfatı olarak mahallen mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır:
1. Hakiki sıfat
2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar
2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَخْلُقُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur. شَيْـٔاً mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
وَ atıf harfidir. Haliyye olması da caizdir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُخْلَقُونَ , mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُخْلَقُونَ fiili, نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً cümlesi atıf harfi وَ’ la makabline matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَمْلِكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. لِاَنْفُسِهِمْ car mecruru يَمْلِكُونَ fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. ضَراًّ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. نَفْعاً kelimesi atıf harfi و ‘la ضَراًّ ‘a matuftur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَمْلِكُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مَوْتاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
حَيٰوةً ve نُشُوراً kelimeleri atıf harfi و ‘la مَوْتاً ‘e matuftur. İkinci ve üçüncü لاَ olumsuzluğu tekid içindir.
وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً
وَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette icaz-ı hazif vardır. اتَّخَذُ iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Car mecrurun mutallakı olan ikinci mef’ûl, mahzuftur. اتَّخَذُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi أخذ ‘dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
دُونِه۪ٓ izafeti, gayrının tahkiri içindir.
دُونِه۪ٓ tabirinin, Allah'tan gayrı ve Allah'la beraber olmak üzere iki manası vardır. (Medine Balcı c. 8, s. 723)
اٰلِهَةً ’deki tenvin nev, kesret ve tahkir ifade eder. لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً cümlesi اٰلِهَةً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
شَيْـٔاً ‘deki tenvin, kıllet ve nev ifade eder. Menfi siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
هُمْ يُخْلَقُونَ cümlesi, sıfat cümlesine matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil isim cümlesi formunda gelerek sübut ve istimrara işaret etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً cümlesi ile وَهُمْ يُخْلَقُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُخْلَقُونَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Aynı üslupta gelen وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً cümlesi ve وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً cümleleri لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً cümlesine atfedilmiştir. Her ikisi de menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayetteki cümlelerin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Fiillerin hepsi muzari sıygada gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
ضَراًّ ve نَفْعاً ‘daki tenvin kıllet veya kesret için olabilir.
ضَراًّ - نَفْعاً kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Nefy harfi لاَ ’nın cümlede yedi kez tekrarlanması, konunun önemini vurgulayarak tekid ifade etmektedir.
Ayette lafız mana uyumu olan mürâât-ı nazîr sanatı vardır. بعث yerine نُشُوراً gelmesi makamın müjde değil korku makamı olmasındandır. نُشُوراً makama uygun lafızdır.
Allah’tan başka edindikleri ilâhların özelliklerinin, hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen şeklinde sıralanması taksim sanatıdır.
مَوْتاً (ölüm) - حَيٰوةً (hayat) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
مَوْتاً ve حَيٰوةً ve نُشُوراً kelimelerindeki tenvin tazim içindir.
مَوْتاً - نَفْعاً kelimeleri arasında muvazene vardır.
يَمْلِكُونَ - لَا kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَا يَخْلُقُونَ - يُخْلَقُونَ arasında tıbâk-ı selb sanatı, reddü’l-acüz ale’s-sadr ve nakıs cinas vardır. Harekeleri farklı olduğu için buna nakıs ismi verilmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)
Ayet, öldükten sonra dirilmeye delâlet eder, Çünkü Hak Teâlâ نُشُوراً ’dan bahsetmiştir. Bu, “ma'bûd olanın, itaat edenleri mükâfatlandırıp, isyan edenleri cezalandırabilmesi gerekir. Böyle olmayan, ilâh olamaz” takdirindedir. (Kurtubî)
Bir şeyin kendine zarar vermesi akla uygun olmadığından zarar, zararı gidermek manasına kullanılmış oluyor. Bu mana, tam anlamıyla yalnız cansız putlara uygun olabilir. Bu ise hem kasrın hem de ilâhi sözün görünen manasından uzaktır. لِاَنْفُسِهِمْ “nefisleri için” لذاتهم kendileri için” demek olmalıdır. Buradaki olumsuz kılınan (nefyedilen) yalnız kendilerine ait olan olumsuzluk ve zarar değil, kendi zatlarının nedeniyle mutlak olumsuzluk ve zarardır. Yani kendiliklerinden, kendi istekleri ile hiçbir zarar ve fayda vermeye güç yetiremezler kendilerinden olsalar bile kendiliklerinden değillerdir.
Burada zararın önce getirilmesi de dikkate değer. “Def’-i zarar, celb-i menfaatten akdemdir. ‘’Zararın yok edilip kaldırılması, faydanın getirilip konulmasından öncedir’’ kuralına işaretle zararı yok edip kaldıramayanın bir fayda getirip koyamayandan daha güçsüz olduğunu anlattığı gibi, zarar vermenin faydalı olmaktan kolay olduğunu da anlatır. Bir de, Allah’tan başkasına tapanların fayda elde etme duygusundan önce, zarar korkusuyla taptıklarını ortaya koyar. (Elmalılı Hamdi Yazır, Ebüssuûd)
Bu kelAm, o müşriklerin son derece cahil olduklarını ve akıllarının zayıf olduğunu bildirmektedir. Sanki onlar, kendi ilâhlarının sahip olmadığı mezkûr şeyleri bilmiyorlar ve bunların sarahatle zikrine muhtaç bulunuyorlar. (Ebüssuûd)