Furkan Sûresi 52. Ayet

فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً  ...

Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَلَا
2 تُطِعِ boyun eğme ط و ع
3 الْكَافِرِينَ kafirlere ك ف ر
4 وَجَاهِدْهُمْ ve onlarla cihad et ج ه د
5 بِهِ bununla (Kur’an)
6 جِهَادًا bir cihadla ج ه د
7 كَبِيرًا büyük ك ب ر
 
İsrâil tarihinde görüldüğü gibi eski çağlarda aynı dönemde –birbirine yakın da olsa– birkaç yerleşim merkezine, küçük hacimli birden fazla topluluğa ayrı ayrı peygamberler gönderildiği de oluyordu. İşte âyette, artık Hz. Muhammed’in çağından itibaren bunu gerektiren şartların ortadan kalkmakta olduğuna işaret edilmekte; onun gerek kendi çağı gerekse kendisinden sonraki bütün dönemler için tek ve son peygamber olarak gönderildiğine işaret edilmekte ve kendisinden, inkârcılara boyun eğmeden, onlara karşı bütün gücüyle direnç göstererek mücadelesini sürdürmesi, böylece ülke ve kavim sınırı tanımadan peygamberlik işlevini yerine getirmesi istenmektedir. Başka bir ifadeyle –âyetin işaretine göre– Hz. Muhammed’in son ve kendi döneminde tek peygamber olarak gönderilişinin temel gerekçesi, artık insanlığın yazılı bilgi ve iletişim çağına ulaşması; uygarlıkların evrensel boyut kazanması için gerekli şartların oluşmasıdır. Nitekim bu sayede Hz. Muhammed’in İslâm mesajı, –onun, komşu ülkelerin liderlerine İslâm’a davet mektupları yazması örneğinde görüldüğü gibi– bizzat kendi teşebbüslerinin de katkısıyla daha o dönemde Arap yarımadasının sınırlarını aşmış ve İslâm, henüz birinci yüzyılını doldurmadan bir dünya dini halini almış; İslâm’ın kutsal kaynağı Kur’an da orijinal halini tam olarak korumuştur. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 130
 

فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  إن أرسلناك إلى الناس كافّة فلا تطع .. (Seni tüm insanlara gönderseydik itaat etmezdin.) şeklindedir.

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.  تُطِعِ  fiili, illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. İltika-i sakineyn sebebiyle son harf kesralanmıştır. Faili müstetir olup takdiri  أنت  ‘dir. 

الْكَافِر۪ينَ  mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

جَاهِدْهُمْ  atıf harfi  وَ ‘la  تُطِعِ ‘a matuftur. و , matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَاهِدْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بِه۪  car mecruru  جَاهِدْ ‘e mütealliktir. 

جِهَاداً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كَب۪يراً  kelimesi  جِهَاداً ‘nin sıfatı olup lafzen mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat

2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar

2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَاهِدْهُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  جهد ’dir. 

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُطِعِ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

الْكَافِر۪ينَ  kelimesi, sülâsi mücerredi  كفر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Takdiri  إن أرسلناك إلى الناس كافّة  (Seni tüm insanlara gönderseydik.) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamber’dir. 

Cevap cümlesi olan  فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ , nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

فَلا تُطِعِ الكافِرِينَ  cümlesi  ولَوْ شِئْنا لَبَعَثْنا في كُلِّ قَرْيَةٍ نَذِيرًا  cümlesine tefri’dir. (Âşûr)

النَّهْيُ , sakındırma ve uyarma için kullanılır. Burada nehiy siyakında gelen  تُطِعْ  (itaat etme) fiili, en ufak bir itaat dahil olmak üzere umumi olarak itaate dair her şeyden muhatabı sakındırmaktadır. (Âşûr)

وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline matuf olup emir fiil sıygasında talebî inşâ cümlesidir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

جِهَاداً  kelimesi  جَاهِدْهُمْ  fiilinin mef’ûlu mutlakı olarak mansubdur. Mef’ûlu mutlak tekid ifade eder.

كَب۪يراً  kelimesi   جِهَاداً  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

جَاهِدْهُمْ  -  جِهَاداً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

جَاهِدْهُمْ  fiili, mufâale babındadır. Bu bab fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur.

Cihat fiilinin müfaale kalıbıyla gelmesi, onların mücadelesi ile (efendimizin) kendi mücadelesinin karşılıklı bir mücahede olduğunu ve bu sebeple gevşemeyip zayıf düşmemesi gerektiği ifade içindir. İşte bu sebeple her alandaki mücahedeyi bir araya toplayan manasında  جِهَاداً كَب۪يراً  olarak vasıflandırılmıştır. (Âşûr)

بِه۪  (Bununla) ifadesindeki zamir, Kur’an’a veya ‘İtaat etme!’ ifadesinin delalet ettiği itaat etmemeye racidir. Zamirin ‘Dileseydik her şehre bir uyarıcı gönderirdik’ ifadesinin delalet ettiği bütün şehirlere uyarıcı olmaya raci olması da mümkündür; çünkü eğer her şehre bir uyarıcı gönderseydi o uyarıcılardan her birinin kendi şehrinin halkıyla mücahede etmesi gerekecekti. (Keşşâf)

‘İtaat etme ve onlara karşı onunla büyük bir cihad yap’ ifadesini, İbn Abbâs Kur'an ile, İbn Zeyd de İslam ile diye açıklamışlardır. ‘Kılıç ile cihat et’ anlamında olduğu da söylenmiştir. Ancak bu uzak bir ihtimaldir. Zira sure Mekkî bir suredir ve savaş emrinden önce nazil olmuştur. Büyük bir cihattan kasıt, aralıksız ve durgunluk devresi olmayan bir şekilde cihat etmektir. (Kurtubî)