Furkan Sûresi 71. Ayet

وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً  ...

Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kim
2 تَابَ tevbe eder ت و ب
3 وَعَمِلَ ve yaparsa ع م ل
4 صَالِحًا faydalı iş ص ل ح
5 فَإِنَّهُ şüphesiz
6 يَتُوبُ döner ت و ب
7 إِلَى
8 اللَّهِ Allah’a
9 مَتَابًا tevbesi kabul edilmiş olarak ت و ب
 
Tövbe (tevbe), kulun bir vicdan muhasebesi neticesinde duyduğu pişmanlığın ardından inkâr ve isyandan, her türlü kötülükten gönüllü bir vazgeçişi ve ona bir daha dönmeme kararlılığını ifade eder. Kur’an birçok âyette, bu şekildeki bir dönüşü son derece değerli bulur; –işlenen kötülükten dolayı pişmanlık duyup sağlam bir iradeyle vazgeçmeye karar verilmesi, ilgili kötülüğün tamamen terkedilmesi ve ona bir daha asla dönülmemesi şartıyla– inkâr, şirk gibi en büyük günahlar da dahil olmak üzere bütün bâtıl inanç, düşünce, kötü duygu ve davranışlar için yapılan tövbelerin makbul ve bunun, tövbe yapanın o günahtan dolayı günahlarını affettirmeye yeterli olduğunu bildirir. Burada da ifade buyurulduğu üzere, inkârdan dönüş iman etmekle, kötü amellerden dönüş ise bunların yerine iyi ve erdemli işler yapmakla olur. Ancak bütün bunlar psikolojik bir motife dayanması halinde mümkün olduğu için Hz. Peygamber, “Tövbe, günahtan dolayı pişmanlık duyup af dilemektir” buyurmuştur (Müsned, VI, 264; İbn Mâce, “Zühd”, 30). 70. âyette Allah Teâlâ’nın, bu şekilde tövbe eden birinin günahlarını (seyyiât) iyiliğe (hasenât) dönüştüreceği ifade buyurulmuştur. Tefsirlerde âyetin bu son ifadesi genellikle üç şekilde yorumlanmıştır: a) Allah, onların tövbe etmezden önce işledikleri kötülüklerden doğan günahlarını sevaba çevirir ve kıyamet gününde bu kötülüklere iyilikmiş gibi karşılık verir (meselâ bk. Taberî, XIX, 47-48). Bu yoruma göre tövbe sayesinde günah, sadece affedilmekle kalmıyor, aynı zamanda sevaba dönüşmüş oluyor. Bu yorum aşırı bulunarak âyete bizim tercih ettiğimiz şu anlam da verilmektedir: b) Allah, onların tövbe etmezden önceki kötü hallerini tövbe ettiklerinde iyi hallere çevirir ve onlar bundan böyle inkâr yerine iman ederler, isyan ve günah yerine itaat ve takvâya yönelirler; tövbe etmezden önce kötü insan iken tövbe sayesinde Allah’ın da yardımıyla iyi insan, iyi mümin olurlar (Zemahşerî, III, 105; Râzî, XXIV, 112). c) Şevkânî, bazı sahâbîlerin ve daha başka âlimlerin, âyetin bu cümlesi hakkındaki görüşlerini şu şekilde özetler: Buradaki “değiştirme ve çevirme” (tebdîl), sadece “affetme” anlamına gelir. Yani Allah onların söz konusu günahlarını affedecektir, yoksa onları iyiliklere çevirmeyecektir (IV, 103). Bununla beraber son iki yorum arasında bir fark görülmemektedir. Affedilenlerin cezalarının kaldırılması, âkıbetlerinin kötüden iyiye çevrilmesidir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 139
 

Tevebe توب :   تَوْبٌ günah işlemeyi en güzel yolla terk etmektir. Bu özür dilemenin en etkili yoludur. Çünkü özür dilemenin üç yolu vardır: 1- özür dileyenin 'ben yapmadım' demesi 2- 'şundan dolayı yaptım' demesi 3- 'onu yaptım, hata ettim, artık ondan geri döndüm' demesidir. Bunun bir dördüncüsü yoktur. İşte bu sonuncusuna tövbe denmektedir.

  Şeriate göre tövbe ise 1- kötülüğünden dolayı günahı terketmek 2- yaptığına pişman olmak 3- bir daha tekrar etmeyeceğine azmetmek  4-düzeltilebilecek olan amelleri dönüş yaparak düzeltmektir. Bu dört şart bir araya geldiğinde tövbenin şartları tamamlanmış olur.

  Allah'a tövbe etti anlamındaki تابَ إلى اللّهِ  sözünde geçen إلى harfi ceri tövbeyle ve halisane ameller işleyerek Allah'a geri dönmeyi ifade eder. Aynı fiil علَي harfi ceriyle تابَ اللّهُ عَلَيْهِ şeklinde kullanıldığında Allah (cc) onun tövbesini kabul buyurdu  demektir.

  تائِبٌ kelimesi hem tövbe eden hem de tövbeyi kabul eden için kullanılır. Dolayısıyla kul tövbe eden, Allah'da tövbesini kabul edendir. تَوَّابٌ çok tövbe eden kul manasındadır. Bazen Yüce Allah'da tövbeleri çokça kabul eden olduğundan bu isimle anılmaktadır. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 87 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli tövbedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً 

 

وَ  atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

تَابَ  mübteda olan  مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.  تَابَ  şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. 

عَمِلَ  atıf harfi  وَ ’la  تَابَ ’ye matuftur. 

صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Veya mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri,  عَمِلَ عَمَلاً صاَلِحًا  şeklindedir.  صَالِحاً  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً

 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ  cümlesi  اِنَّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَتُوبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  اِلَى اللّٰهِ  car mecruru  يَتُوبُ  fiiline mütealliktir.  مَتَاباً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
 

وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً

 

وَ  atıf harfidir. Ayet, 68.ayette geçen itiraz cümlesi olan  من يفعل ذلك ye atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır. İstînâfiyye olması da caizdir.  

مَنْ , şart ismidir. Şart cümlesi  تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً  sübut ifade eden mazi fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. تَابَ  cümlesi aynı zamanda  مَنْ ’in haberidir.

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلَ صَالِحاً  cümlesi, şart cümlesi olan  تَابَ ’ye matuftur. صَالِحاً  mahzuf mef’ûlu mutlakın sıfatıdır. Takdiri, عَمِلَ عَمَلاً صاَلِحًا ’dir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. 

فَ  karinesiyle gelmiş cevap cümlesi olan  فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً  ise  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

Mef’ûlu mutlakın tekid manasında olması caizdir. (Âşûr) 

كُلِّها  takdiriyle  اِنَّ  ile tekid edilmesi haberin mazmunun (içeriğinin) gerçekleştiği manası içindir. (Âşûr) 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.  

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve medh makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Allah lafzında tecrîd sanatı vardır.

مَتَاباً  kelimesiيَتُوبُ  fiilinin mef’ûlu mutlakıdır.

تَابَ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Allah'ın razı olacağı, günahı silen ve sevabı kazandıran bir dönüşle döner, yahut tövbekârları seven ve onlara güzel muamele eden Allah'a döner ya da Allah'a ve sevabına güzel bir dönüşle döner. Bu da özelleştirmeden sonra genellemedir. (Beyzâvî)  

Râgıb el-İsfahânî şöyle demiştir:  مَتَاباً  tam bir dönüş demektir ve bu dönüş, kötü olan şeyi terk etmek ve iyi olanı da araştırmakla tahakkuk eder.    

تَابَ  - يَتُوبُ - مَتَاباً  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.