Furkan Sûresi 72. Ayet

وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً  ...

Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ onlar
2 لَا
3 يَشْهَدُونَ şahitlik etmezler ش ه د
4 الزُّورَ yalan ve boş söze ز و ر
5 وَإِذَا ve ne zaman ki
6 مَرُّوا rastlarlar م ر ر
7 بِاللَّغْوِ boş söze ل غ و
8 مَرُّوا geçip giderler م ر ر
9 كِرَامًا vekar ile ك ر م
 
“Asılsız şeylere şahitlik etmezler” ifadesi, çoğunlukla “yalancı şahitlik yapmazlar” şeklinde açıklanmıştır. Yalancı şahitlik, İslâm’ın büyük günahlardan biri saydığı ve kesinlikle yasakladığı fenalıklardan biridir. Nitekim Hz. Peygamber yanındakilere, “Büyük günahların da en büyüğü olan günahların ne olduğunu size söyleyeyim mi?” diye sormuş; “Buyurun yâ Resûlellah” demeleri üzerine bunları, “Allah’a ortak koşmak, ana babaya âsi olmak ve yalancı şahitlik yapmak” şeklinde sıralamış; özellikle sonuncusunu birkaç defa tekrar ederek bu hususta yanındakileri uyarmıştır (Buhârî, “Şehâdât”, 10; Müslim, “Îmân”, 143). Âyetin bu kısmı, “O iyi kullar, asılsız şeylerin konuşulduğu bir yerde, yalancıların ve günahkârların meclislerinde durmazlar, bu tür kötülüklerin, tertiplerin içinde yer almazlar” şeklinde de açıklanmıştır (Zemahşerî, III, 105; İbn Kesîr, VI, 140). Esasen bu yorum yalancı şahitliği de içermektedir; ayrıca âyetin devamı da bu yorumu destekler mahiyettedir. Bu sebeple meâlinde ilgili cümleyi, “Asılsız şeylere şahitlik etmezler” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk.
 
Riyazus Salihin, 1554 Nolu Hadis Ebû Bekre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem : - "En büyük günahı size haber vereyim mi?" buyurdu. Biz: - Evet, yâ Resûlallah, dedik. Resûl-i Ekrem: - "Allah'a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek" buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve "İyi belleyin, bir de yalan söylemek, yalancı şâhitlik yapmaktır" buyurdu. Bu son cümleyi sürekli tekrarladı. Biz daha fazla üzülmesini arzu etmediğimiz için "keşke sussa" diye temennide bulunduk. (Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti'zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143. Ayrıca bk. Tirmizî, Şehâdât 3, Birr 4, Tefsîru sûre(4), 5)
 

وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ

 

Ayet atıf harfi  وَ ’la  الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ ’ye matuftur. İsim cümlesidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  لَا يَشْهَدُونَ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَشْهَدُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

الزُّورَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 


 وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً

 

وَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan,cezmetmeyen zaman zarfıdır.Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a) إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) إِذَا nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مَرُّوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مَرُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِاللَّغْوِ  car mecruru  مَرُّوا  fiiline mütealliktir.

فَ  karinesi olmadan gelen  مَرُّوا كِرَاماً  cümlesi şartın cevabıdır.  

مَرُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. كِرَاماً  kelimesi,  مَرُّوا ’nun failinin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

كِرَاماً  sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder.

Sıfat-ı müşebbehenin fiil gibi amel şartları şunlardır: 

1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır.  2. Haber olmalıdır.  3. Sıfat olmalıdır. 

4. Hal olmalıdır. 5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 

6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.

Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir.

Bu amel şartlarından birini taşıyan sıfat-ı müşebbehe sadece fail alır. İsm-i fail mef’ûlüne muzâf olur. Sıfat-ı müşebbehe ise failine muzâf olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ 

 

İsm-i mevsûl, 68.ayetteki …الذين يمشون ye  matuftur. 63. ayetten itibaren birbirine atfedilen 6. ism-i mevsûldür.

الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ  cümlesi, menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Batıl şahitlikte bulunmazlar, ya da yalan meclislerinde hazır olmazlar, çünkü batılı müşahede etmek ona ortak olmaktır. (Beyzâvî)

Ayette bahsedilen الزُّورَ  ile yalancı şahitlik manası kastedilmiş olması muhtemeldir. Buna göre mana, “Onlar, yalan yere şahitlik etmezler.” şeklindedir. Binaenaleyh bu ifadeden muzâf hazf edilmiş, muzâfun ileyh onun yerine getirilmiştir. Takdiri,  مقامه  şeklindedir. Yine bununla yalan konuşulan yerlerde durmama manası da kastedilmiş olabilir. (Fahreddin er-Râzî)

 

  وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً

 

Cümle  وَ  ile sıla cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda gelen cümlenin haber manalı olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.

Şart cümlesi olan  مَرُّوا۟ بِٱللَّغۡوِ, müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap olan  مَرُّوا۟ كِرَامࣰا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.   

Şart ve cevap cümleleri arasında müşâkele vardır.

مَرُّوا  fiilinin tekrarında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları, الزُّورَۙ - بِاللَّغْوِ  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı mevcuttur.

مَرُّوا ’daki failin hali olan  كِرَامࣰا, durum bildirmek için kullanılan ıtnâb sanatıdır.

Ayetteki  إِذَا مَرُّوا۟ بِٱللَّغۡوِ مَرُّوا۟ كِرَامࣰا  ifadesinin, [Onlar, lağv hali gibi şeylerden ötürü, kendilerine ikram edici olarak geçip giderler] manasında olduğu, onların kendilerine ikramının da “Bu gibi şeylerden uzak durmak, hoşlanmamak, böyle şeylere destekçi ve alkışçı olmamak suretiyle olduğu söylenmiştir.” (Fahreddin er-Râzî)