Furkan Sûresi 73. Ayet

وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً  ...

Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve onlar
2 إِذَا zaman
3 ذُكِّرُوا hatırlatıldığı ذ ك ر
4 بِايَاتِ ayetleri ا ي ي
5 رَبِّهِمْ Rablerinin ر ب ب
6 لَمْ
7 يَخِرُّوا davranmazlar خ ر ر
8 عَلَيْهَا onlara karşı
9 صُمًّا sağır ص م م
10 وَعُمْيَانًا ve kör ع م ي
 
Zemahşerî bu âyeti açıklarken, Allah’ın âyetleri okunduğu sırada insanların iki türlü tavır sergilediklerini belirtir: Bir grup vardır ki bunlar, Allah’ın âyetleri kendilerine okunduğunda, hatırlatıldığında canla başla ona yönelirler; kulaklarını, gözlerini ve gönüllerini o âyetlere açarlar; bir kesim daha vardır ki, onlar da okunanı ve okuyanı dinliyor gibi görünseler de dinlemekten uzaktırlar (III, 105). Kur’an, insanların din ve dünya hayatları, bireysel ve toplumsal davranışları için bir hidayet rehberidir; insanın inanç, duygu, düşünce ve eylem dünyasını doğru, erdemli ve insanca bir yapıya kavuşturmasını sağlayan, ruhunu ve hayatını aydınlatan, zenginleştiren ilkeler, değerler sistemidir. Bu da öncelikle Kur’an’dan yararlanma niyetine, azim ve iradesine, bu husustaki içtenliğe; ikinci olarak da onun doğru okunması, doğru anlaşılması için zorunlu olan bilgi donanımına, kültürel birikime sahip olmayı gerektirir. Bunlardan ilki Kur’an’dan yararlanmanın ahlâkî şartı, ikincisi de zihnî şartıdır. Bu şartlardan ikisini de taşımayanların Kur’an’ı okuyup dinlemeleri âyette körlerin ve sağırların durumuna benzetilmiştir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 140
 

وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً

 

Ayet atıf harfi  وَ  ile makabline matuftur. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, haber olarak mahallen merfûdur. 

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a) إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b) إِذَا nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

ذُكِّرُوا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  ذُكِّرُوا  damme üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. 

بِاٰيَاتِ  car mecruru  ذُكِّرُوا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً  cümlesi şartın cevabıdır.  

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

يَخِرُّوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَـيْـهَا  car mecruru  يَخِرُّوا  fiiline mütealliktir.  صُـماًّ  kelimesi  يَخِرُّوا’nin failinin hali olarak fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عُمْيَـاناً  atıf harfi  وَ ’la  صُـماًّ ’e matuftur. 

ذُكِّرُوا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi ذكر ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً

 

Ayetteki  الَّذ۪ينَ, önceki ayetteki mevsûle matuftur. İsm-i mevsûlün sılası olan  اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ  cümlesi, müstakbel şart manalı zaman zarfı  إِذَا ’nın dahil olduğu şart cümlesidir.

ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ  cümlesi, muzâfun ileyhi konumundadır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88)

ذُكِّرُوا  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

ف  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Allah Teâlâ’nın özelliklerini bildirdiği kullara ait zamire,  رَبِّ  isminin muzâf oluşu, o kullara tazim ve teşrif ifade eder. Ayrıca ayetlerin bu tamlamaya muzâf olması onların şanı içindir.

ذُكِّرُوا  fiiline müteallik olan  بِاٰيَاتِ ’deki tenvin, muayyen olmayan nev ve tazim içindir. 

صُـماًّ  -  عُمْيَـاناً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.  يَخِرُّوا  fiilinin failinden hal olan bu kelimeler failin durumunu bildiren ıtnâb sanatıdır.

لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً  [Onlara karşı, sağır ve kör davranamazlar] cümlesinde güzel bir istiare vardır. Yani onlar, uyarıcıların uyarmalarından gafil olmadılar ki işitmeyen ve görmeyen kimseler yerine konsunlar. Bu, en güzel istiarelerdendir. (Safvetu’t Tefasir) 

Burada temsîlî istiare vardır. Kâfirler, sağır ve körlere benzetilmiş. Bedî’ bir üslupla müminlere de sena vardır. Yani ayetlerle size vaaz edildiği zaman onlar gibi kör ve sağır olmadınız, anlayan göz ve kulaklarla dinlediniz manasında bir tariz vardır. Bu da secde etmediler bölümünden anlaşılmaktadır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Ayette, yapılması gerekenin zıddının ifade edilmiş olması, kâfir ve münafıkların yaptıklarını belirtip karşı durmak içindir. Diğer bir görüşe göre ise ayetteki onlara zamiri, günahları ifade etmektedir. (Ebüssuûd)

Onlara Kur'an okunduğunda ya da onlara Kur'an’la vaaz edildiğinde, sağır ve kör davranmazlar. Bu, secde etmediklerini ifade etmiyor. Bilakis secde ettiklerini ispat ediyor. Sağırlığı ve körlüğü olumsuzluyor. “Zeyd beni selamla karşılamadı.” sözünde olduğu gibi. Bu, selamın olmadığını ifade ediyor, karşılaşmanın değil.

Yani onlara, o ayetler zikredildiği vakit, emredildiklerinde de men edildiklerinde de ağlayarak, dikkatli kulaklarla dinleyerek ve dikkatli gözlerle bakarak secdeye kapanırlar. Münafıklar ve benzerleri gibi yapmazlar. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)

خر, ses duyulacak şekilde yukarıdan hızla düştü demektir.  صُـماًّ, işitme duyusunu kaybeden anlamında  اصم  kelimesinin çoğuludur. Hakka kulak vermeyen ve onu kabul etmeyen kimse sağır kimseye benzetilmiştir.  عُمْيَـاناً  ise görme duyusunu kaybeden kişi demek olan  اعمى  kelimesinin çoğuludur. (Ruhu’l Beyan)