Furkan Sûresi 75. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ  ...

İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte onlar
2 يُجْزَوْنَ ödüllendireleceklerdir ج ز ي
3 الْغُرْفَةَ saraylarda غ ر ف
4 بِمَا karşılık
5 صَبَرُوا sabretmelerine ص ب ر
6 وَيُلَقَّوْنَ ve karşılanacaklardır ل ق ي
7 فِيهَا orada
8 تَحِيَّةً bir sağlık dileği ح ي ي
9 وَسَلَامًا ve selam ile س ل م
 
Müfessirler, “Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet” duasındaki mutluluğun fiziksel güzelliklerle ilgisi bulunmadığını, burada inancı ve yaşayışıyla iyi ve erdemli eşlerin ve çocukların kastedildiğini önemle belirtirler. Bu isteklerin âhirete yönelik olduğunu ileri sürenler bulunmuşsa da bu görüş isabetli görülmemektedir. Sûrenin buraya kadar açıklanan son bölümünde “Rahmân’ın has kul­ları”nın bazı güzel nitelikleri sıralanmıştır. Kuşkusuz Kur’an’ın insana ve insanlığa kazandırmak istediği güzellikler bunlardan ibaret değildir. 74. âyetin, “Bizi sana saygı ve itaatte kararlı olanlara öncü yap” şeklinde çevirdiğimiz son cümlesi, takvâ kavramı kapsamında, burada zikredilen ve zikredilmeyen bütün güzellikler için geçerli bir dileği içermektedir. Müminin hedefi, öncelikle ruh dünyasını Allah’ın iradesine uygun inançlarla, doğru düşünceler ve güzel duygularla, ahlâkî erdemlerle donatmaktır. Bu şekilde iç dünyasını zenginleştiren insan, eylemlerini de Allah’a saygı ve O’nun huzurunda bulunduğu bilinci ve sorumluluğu içinde gerçekleştirme çabası içinde olur. Asıl dindarlık da budur; bunun dışındaki dindarlık gösterileri ise nifaktır, riyâdır veya boş slogandır. İşte belirtilen anlamdaki gerçek dindarlığın Kur’an’daki adı takvâdır. Buna göre âyet, her müminin önüne takvâda, yani gerçek anlamdaki dindarlıkta en ileride, önde ve örnek olma şeklinde yüksek bir hedef koymaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 141
 

اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُجْزَوْنَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يُجْزَوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû, meçhul muzari fiildir. 

Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  الْغُرْفَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  يُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

صَبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

يُلَقَّوْنَ  atıf harfi  وَ ’la  يُجْزَوْنَ ’ye matuftur.  يُلَقَّوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû,meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

ف۪يهَا  car mecruru  يُلَقَّوْنَ  fiiline mütealliktir.  تَحِيَّةً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  سَلَاماًۙ  atıf harfi  وَ ’la  تَحِيَّةً ’e matuftur. 

يُلَقَّوْنَ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ

 

Ayet, 63. ayetteki  عِبَادُ الرَّحْمٰنِ  şeklindeki mübtedanın haberi olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i işaretle marife olması, işaret edilenleri en güzel şekilde temyiz etmek ve tazim amacına matuftur. Uzağı işaret eden ism-i işaret olması, onların mertebelerinin yüceliğine işarettir.

اُو۬لٰٓئِك  işaret ismi bu kişileri işaret ederek sanki gözümüzün önündeymiş gibi düşünmemizi sağlar.

Ayetin işaret ismiyle başlaması; arkadan zikredilen şeylere kavuşmak için öncesinde zikredilecek şeyleri yapmakta özgür olduklarına işaret etmek içindir. (Âşûr) 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا cümlesi mübtedanın haberidir.

Harf-i cerle birlikte  يُجْزَوْنَ  fiiline müteallik masdar harfi  مَا ’nın sılası olan  صَبَرُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.  

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve medh makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُجْزَوْنَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , harf-i-cerle birlikte  يُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  صَبَرُوا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, s. 107)

Neye sabrettikleri söylenmediği için bu ifade, her nevi sabrı kapsamaktadır.  

 الْغُرْفَةَ  (Has oda) ile mükâfatlandırılacaklar derken cennetteki yüksek kat odaları murad edilmektedir.  الْغُرْفَةَ  (has oda) şeklinde tekil kullanılması, cinse delalet eden tekil kelimeyle yetinildiği içindir. Buna delil de onlar has odalarda emniyet içinde oldukları halde (Sebe Suresi, 37) ayeti ile bu ayetteki  فيِ الْغُرْفَةِ  kelimesinin  فيِ الْغَرْفَةِ  şeklinde de okunmuş olmasıdır. Sabretmelerine karşılık yani taatleri ifaya, arzulardan kaçmaya, inkârcıların eza ve cefalarına, fakirlik vb. şeylere karşı sabretmelerine karşılık demektir. Sabredilen her şeyi kapsasın diye sabır kelimesi mutlak kullanılmıştır. (Keşşâf, Beyzâvî) 

الْغُرْفَةَ (yüksek ve yüce) kelimesi, cennetteki yüksek derecelerden kinayedir. (Safvetu’t Tefasir) 

وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ  cümlesi, aynı üslupta gelerek haber olan …يُجْزَوْنَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

یُلَقَّوۡنَ  fiili, meçhul bina edilmiştir.

تَحِيَّةً - سَلَاماًۙ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Mef’ûl olan bu kelimelerdeki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.

تَحِيَّةً, “Cennet nimetlerinin bakî olması, hiç kesilmemesi” anlamına geliyorken  سَلَاماًۙ kelimesi, bu nimetin zarar şaibelerinden uzak olması anlamını ifade eder. Sonra bu  تَحِيَّةً  ve  سَلَاماًۙ ’ın, Cenab-ı Hakk'ın Rahîm olan Rabb'den gelen bir söz olmak üzere selam (Yasin Suresi, 58) ayetinden dolayı Allah'tan olması da mümkün olduğu gibi [Her kapıdan melekler, “Size selam olsun” diye onların yanına (Rad Suresi, 23)] ayetinden dolayı meleklerden olması mümkündür. Onların “birbirlerini selamlamış’’ olmaları da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)