Furkan Sûresi 76. Ayet

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً  ...

Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خَالِدِينَ ebedi kalacaklardır خ ل د
2 فِيهَا orada
3 حَسُنَتْ ne güzel ح س ن
4 مُسْتَقَرًّا karargahtır ق ر ر
5 وَمُقَامًا ve makamdır ق و م
 
Müfessirler, “Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet” duasındaki mutluluğun fiziksel güzelliklerle ilgisi bulunmadığını, burada inancı ve yaşayışıyla iyi ve erdemli eşlerin ve çocukların kastedildiğini önemle belirtirler. Bu isteklerin âhirete yönelik olduğunu ileri sürenler bulunmuşsa da bu görüş isabetli görülmemektedir. Sûrenin buraya kadar açıklanan son bölümünde “Rahmân’ın has kul­ları”nın bazı güzel nitelikleri sıralanmıştır. Kuşkusuz Kur’an’ın insana ve insanlığa kazandırmak istediği güzellikler bunlardan ibaret değildir. 74. âyetin, “Bizi sana saygı ve itaatte kararlı olanlara öncü yap” şeklinde çevirdiğimiz son cümlesi, takvâ kavramı kapsamında, burada zikredilen ve zikredilmeyen bütün güzellikler için geçerli bir dileği içermektedir. Müminin hedefi, öncelikle ruh dünyasını Allah’ın iradesine uygun inançlarla, doğru düşünceler ve güzel duygularla, ahlâkî erdemlerle donatmaktır. Bu şekilde iç dünyasını zenginleştiren insan, eylemlerini de Allah’a saygı ve O’nun huzurunda bulunduğu bilinci ve sorumluluğu içinde gerçekleştirme çabası içinde olur. Asıl dindarlık da budur; bunun dışındaki dindarlık gösterileri ise nifaktır, riyâdır veya boş slogandır. İşte belirtilen anlamdaki gerçek dindarlığın Kur’an’daki adı takvâdır. Buna göre âyet, her müminin önüne takvâda, yani gerçek anlamdaki dindarlıkta en ileride, önde ve örnek olma şeklinde yüksek bir hedef koymaktadır. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 141
 

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً

 


خَالِد۪ينَ  kelimesi,  يُجْزَوْنَ ’nin naib-i failinin hali olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  ف۪يهَا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ’ye mütealliktir. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 

1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً  cümlesi  قد  takdiriyle  الْغُرْفَةَ ‘nin ikinci hali olup mahallen mansubdur.

حَسُنَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ’dir. 

مُسْتَقَراًّ  temyiz olup fetha ile mansubdur. Mahsusu mahzuftur. Takdiri,  الْغُرْفَةَ (oda) şeklindedir. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُقَاماً  atıf harfi  وَ la  مُسْتَقَراًّ a matuftur.

مُسْتَقَراًّ  kelimesi sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’âl babının ism-i mef’ûludur.

 

خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً

 

خَالِد۪ينَ  önceki ayetteki  يُجْزَوْنَ nin naib-i failinin halidir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.

حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً  cümlesi  قد  takdiriyle  الْغُرْفَةَ nin ikinci halidir. Fasılla gelen bu hal cümlesi hal-i müekkide olarak ıtnâbdır. Durumun, sürekli bir özellik olduğuna işaret eder. Hal sahibinin durumunu tekid ifade ettiği için fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Tekid edici halin başına  وَ  gelmez.

مُسْتَقَراًّ  temyizdir,  مُقَاماً  ona matuftur. Temyiz, manaya açıklık getirmek için yapılan ıtnâbdır.

مُسْتَقَراًّ - مُقَاماً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu ayetle 66. ayete iktibas yapılmıştır. 

Cehennemliklerin azabından bahseden  سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً  [Cehen­nem ne kötü bir konak ve kalma yeridir.] şeklindeki 66. ayete karşılık, cennetliklerin nimetinden bahseden, حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً [Cennet ne güzel bir konak ve ma­kamdır.] ayetinin zikredilmesiyle latif bir mukabele sanatı yapılmıştır. (Safvetu’t Tefasir) 

Kerim surenin 63. ayetinden itibaren Allah Teâlâ tarafından “Rahman’ın kulları” tabiriyle taltif edilen müminler yürüyüşleri, geceleyin ibadet etmeleri, konuşmaları, sataşmalara esenlik dileğiyle karşılık vermeleri, Allah’a yalvarışları, yardım severlikleri, bununla beraber israftan uzak durmaları, Allah’tan başkasına boyun eğmekten, cana kıymaktan, zina etmekten, yalan söylemekten ve yalan yere şahitlik etmekten kaçınmaları ve iyilik yolunda önderlik etme arzusu taşımaları gibi meziyetleriyle örnek gösterilmişlerdir.

Rahman’ın kullarının özelliklerinin sayılması taksim sanatıdır.