Furkan Sûresi 77. Ayet

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً  ...

(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 مَا ne diye?
3 يَعْبَأُ değer versin ع ب ا
4 بِكُمْ size
5 رَبِّي Rabbim ر ب ب
6 لَوْلَا olmadıktan sonra
7 دُعَاؤُكُمْ du’anız (ibadetiniz) د ع و
8 فَقَدْ andolsun
9 كَذَّبْتُمْ yalanladınız ك ذ ب
10 فَسَوْفَ bu yüzden
11 يَكُونُ olacaktır ك و ن
12 لِزَامًا (azab) kaçınılmaz ل ز م
 
Sûrenin son cümlesi, özel olarak Allah’ı bırakıp elleriyle yaptıkları düzmece tanrılara tapanlara; genelde ise yukarıda belirtilen gerçek dindarlıktan uzak, nefsânî tutkularını veya çeşitli fâni varlıkları, nesneleri, makam ve mevkileri Allah’a kul olmanın üstünde tutanlara, Allah’ı bırakıp onlara kul olanlara yönelik veciz bir uyarıdır. Buna göre insanın değeri, yalnız Allah’a kul olup O’nun dışındaki şeyler karşısında özgürleşmektedir. İnsan için en büyük suç ise –ister sözleriyle olsun, ister eylemleriyle olsun– ona kendi benliğini, gerçek insanlığını ve gerçek insanlık değerini, izzetini, onurunu kazandıracak temel kaynak olan Allah’ın dinini asılsız saymasıdır; insanoğlu yoldan çıkmışlığını sürdürdükçe dünya ve âhirette türlü şekillerde cezalandırılmaktan yakasını kurtaramayacaktır; sûrenin son uyarısı budur. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 141
 

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ 

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli  مَا يَعْبَؤُ۬ا ’dur.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْبَؤُ۬ا  damme ile merfû muzari fiildir.  بِكُمْ  car mecruru  يَعْبَؤُ۬ا  fiiline mütealliktir. 

رَبّ۪ي  fail olup mukadder damme ile merfûdur. Mütekellim zamiri  ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لَوْلَا  cezmetmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا  yani “Değil mi?” manasındadır. (Âşûr)  

لَوْلَٓا  şart ilişkisi kurar. Şart olan olumsuz durum dolayısıyla cevabın bulunmadığını ifade eder. Türkçeye: olmasaydı, olmamış olsa, …meseydi şeklinde tercüme edilmektedir. Gerçekleşmiş bir fiil ile gerçekleşmemiş bir fiil arasında ayrılmazlık ilişkisi (sebep-sonuç) kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi) 

دُعَٓاؤُ۬  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْۚ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Haber mahzuftur. Takdiri, موجود  (mevcuttur) şeklindedir. 


فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً

 

فَ  ta’liliyyedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

كَذَّبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, من يكذّب (kim yalanlarsa) şeklindedir.

سَوْفَ  gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edatı tesvif/erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid/vurgu olurlar. 

يَكُونُ  nakıs merfû, muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

يَكُونُ ’nün ismi müstetir olup takdiri, هو’dir.  لِزَاماً  kelimesi  يَكُونُ ’nun haberi olup lafzen mansubdur. 

كَذَّبْتُمْ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لَوْلَا  harfi, bir şeyin mevcudiyetinden dolayı, imtina harfi olur. İsim cümlesine dahil olur. Şayet müspet mana taşıyorsa cevabı, önünde  ل  bulunan fiil olarak gelir. Şayet menfi mana taşıyorsa cevabı  ل ’sız gelir. (Süyûtî, el-İtkan, c. 1, s. 481) 

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. 


لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ 

 

Mekulü’l-kavl cümlesi içinde yer alan  لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ  cümlesi beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Şart üslubunda gelmiş cümlede  دُعَٓاؤُ۬كُمْ, şart cümlesidir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  دُعَٓاؤُ۬كُمْ nin, takdiri  موجود  (mevcuttur) olan haber için mübtedadır.

لَوْلَٓا ’nın, takdiri  ما يعبأ بكم ربّي (Rabbim size kıymet verir mi?) olan cevabı, öncesinin delaletiyle mahzuftur. Bu, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.  

لَوْلَا  harfi, bir şeyin mevcudiyetinden dolayı, imtina harfi olur. İsim cümlesine dahil olur. Şayet müspet mana taşıyorsa cevabı, önünde  ل  bulunan fiil olarak gelir. Şayet menfi mana taşıyorsa cevabı  ل ’sız gelir. (Süyûtî, el-İtkan, c. 1, s. 481)

مَا  edatı, nefy edatı ise mana “Size değer vermez” şeklindedir. Ayrıca istifham manasında olması da caizdir. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

Dua ibadet demektir.  مَا  ise soru anlamı taşımakta olup mahallen mansub ve masdardan ibarettir; adeta “Kulluğunuz olmasa Allah size ne değer verecek?!” Yani ibadetleriniz olmasa siz değer verilmeye layık olmazdınız demektir.  مَا أبأت ُ بِه  sözünün asıl manası “Beni üzen ve bana ağır gelen musibetleri ona yansıtmadım.” şeklindedir. Nitekim  ماَاكترسْتُ لَهُ  yani “Başıma gelenleri ve beni üzen şeyleri ona anlatmadım.” dersin. Zeccâc, “Benim Rabbim size neden değer versin ki?!” cümlesini tevil ederken “O’nun nezdinde sizin ne değeriniz olabilir ki?!” demiştir.  مَا  (Size değer vermiyor) anlamında nefy için de olabilir. Şayet “Bu hitap kimedir?” dersen şöyle derim: Mutlak olarak insanlaradır; çünkü insanların bir kısmı mümin ve abid, bir kısmı da inkârcı ve asidir. Bu sebeple cinslerinde bulunan kulluk etme ve yalanlama dikkate alınarak kendilerine ayrım yapılmadan hitap edilmiştir. (Keşşâf) 

Eğer duanız olmasaydı ifadesi; ibadetiniz olmasaydı demektir. Çünkü insanın şerefi ve saygınlığı; bilmesi ve itaat etmesiyledir. Yoksa o da diğer hayvanlar gibidir. (Beyzâvî) 

دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ  sözündeki hitap zamiri,  فَقَدْ كَذَّبْتُمْ  sözünün deliliyle müşriklere yöneliktir. Bu onlar için bir tehdittir. (Âşûr) 

 

فَقَدْ كَذَّبْتُمْ 

 

فَ  ta’liliyyedir. Tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiş  فَقَدْ كَذَّبْتُمْ  cümlesi, sebep bildirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

كَذَّبْتُمْ  fiili, تفعيل  babındadır. Bu babın fiile kattığı en belirgin anlam, kesrettir.


فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً

 

فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Cevap cümlesi  فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً 

Muzari sıygada gelen  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır. كَان ’nin müstetir ismi, ayetin mefhumu olan azaba aittir.

Cümle, istikbal harfi  سَوْفَ  ile tekid edilmiştir.

Takdiri,  من يكذّب (kim yalanlarsa) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan s. 124)

Tesvif harfi  سَوْفَ ’den murad, tekiddir. Çünkü iki tesvif harfi de - قَدْ  harfinin mazi fiili tekidi gibi -müstakbel manayı tekid eder. Gelecekte muhakkak bileceklerini ifade eder. Şu an için bilene gelince, bunun gerçek olduğuna güveninden kinayedir. Onlar batıldadır. (Âşûr, Araf Suresi, 123)

Haberin masdar olan لِزَاماً   ile haber verilmesi mübalağa içindir. Bu kelimede iki mübalağa bir aradadır: Zaruretinin (gerekliliğininin) kuvvetine delalet eden mübalağa sıygası, vasfın sübutunun gerçekleştiğini ifade eden masdarla haber verilmesi. (Âşûr) 

فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً [Azap onların peşini bırakmaz.] denilmiştir. Kelime sübut anlamında olan sebat gibi lüzûm anlamında olmak üzere lâm’ı fethalı olarak  لَزاما  şeklinde de okunmuştur. Daha güzel olanı; vaîd/tehdit edilen şeylerden olduğu bilindiği halde كَان ‘nin isminin açıkça ifade edilmemesi, meseleyi müphem bırakmak ve -tam anlamıyla anlatılamayacak hususları- içermesini sağlamak içindir. Doğrusunu Allah bilir. (Keşşâf)

Gerçekten yalanladınız size haber verdiğim şeyi, çünkü ona muhalefet ettiniz.

Şöyle de denilmiştir: İbadette kusur ettiniz, bu da  كَذَّبَ القِتَالُ  deyiminden gelir ki ciddi savaşılmadığı zaman söylenir. فَقَدْ كَذَّبَ الكافِرُونَ  şeklinde de okunmuştur ki içinizden kâfirler yalanladı demektir. Çünkü hitap bütün insanlaradır; içlerinde ibadet edenler de yalanlayanlar da vardır. (Beyzâvî)

سَوْفَ , uzak gelecek için kullanılır. Ancak bu ayette olduğu gibi bir vaat veya vaîde delalet eden muzari fiile dahil olduğunda tekid ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İleride azap gerekli olacaktır. Yalanlamanın cezası lâzım olacak, sizi mutlaka saracaktır. (Beyzâvî)  

Bu sayfada, ayet sonlarındaki kelimeler istisnasız,  فَعِيلاً  ve  فَعوُلاً  kalıplarında muvazene teşkil ederek, harika bir seci ahengi oluşturmuştur.

İnanan ve inanmayan herkese hitap eden bu son cümlenin, surenin içeriğiyle son derece uyum içinde olması, hüsn-i intihâ sanatıdır.

Hüsn-i intihâ: Mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. Kur’an’daki surelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi beliğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatap artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaat ve vaîd gibi sûrede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)