Şuarâ Sûresi 11. Ayet

قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ  ...

Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.  (10 - 11. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَوْمَ kavmine ق و م
2 فِرْعَوْنَ Fir’avn’ın
3 أَلَا
4 يَتَّقُونَ onlar korunmayacaklar mı? و ق ي
 

Bulunduğu ortam ve dini tebliğle görevli olduğu muhatapları bakımından Hz. Mûsâ’nın durumu bir yönüyle Hz. Muhammed’in durumundan daha çetindi. Mûsâ aleyhisselâm köle gibi muamele gören bir kavme mensup olduğu halde bölgenin güçlü hükümdarı Firavun ve kavmini dine davetle görevlendirilmişti. Hz. Peygamber ise sosyal statü bakımından muhataplarıyla aynı seviyede bulunuyordu. Öte yandan Mekkeli müşrikler Arap yarımadasının hatırı sayılır kabilesi olmakla birlikte Firavun ve adamları kadar güçlü değillerdi. Bu âyetler, o zor şartlarda Hz. Mûsâ nasıl başarılı olduysa Hz. Peygamber’in de öyle başarılı olacağına işaret etmekte, müminlere ümit ve cesaret vermektedir.

Firavun İsrâiloğulları’nı köle gibi istihdam ediyor, onları ağır işlerde kullanıyordu. Nüfuslarının çoğaldığını görünce, kendi yönetimi için tehlike oluşturacakları endişesiyle yeni doğan erkek çocuklarını öldürtmeye başladı. İşte bu tutumları yanında Allah’ın varlığını ve birliğini de tanımamaları sebebiyle Allah onları “zalim kavim”olarak nitelendirmektedir.

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 149
 

قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ 

 

قَوْمَ  önceki ayette geçen  الْقَوْمَ  kelimesinden bedeldir.  فِرْعَوْنَ  muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.

Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


  اَلَا يَتَّقُونَ

 

اَلَا  taaccüp manasında arz edatıdır.  يَتَّقُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

يَتَّقُونَ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ 

 

Fasılla  gelen ayetteki  قَوْمَ فِرْعَوْنَ  ifadesi  الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ ’den bedeldir. Atf-ı beyan olması da caizdir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir.

Muzâfun ileyh olan  فِرْعَوْنَۜ  kelimesi a’cemi alem olduğu için îrab kurallarına uymamıştır. Son harfin harekesi olan fetha kesradan naibdir.

Ayette, "O zalimler kavmi/güruh" ifadesinden sonra "Fir’avun kavmi" denilmesi, bu kavmin zulümde artık özel isim gibi olduğunu, sanki zalimler kavminin manasının ve tercümesinin Fir’avun kavmi, olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssûd)


 اَلَا يَتَّقُونَ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Hemze istifhâm, لَا  nefy harfidir. Menfi muzari fiil sıygasındaki cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüb manası murad edildiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

أَلَا یَتَّقُونَ  ifadesi  نَ ‘un kesresiyle  أَلَا یَتَّقُونِ  şeklinde de okunmuş olup anlamı, ‘’Hala benden sakınmayacaklar mı?’’ şeklindedir. İki  نَ  yan yana geldiğinden dolayı  نَ , kesre ile yetinildiğinden dolayı da  ى  hazfedilmiştir. Şayet (Hala sakınmayacaklar mı?!) cümlesi neyle ilişkilidir? dersen şöyle derim: Bu, Musa’yı kendilerine uyarı için göndermenin akabinde getirilmiş yeni bir cümle olup; Firavun kavminin çirkin zulüm ve adaletsizlikleri, hiçbir akıbet endişesi taşımamaları, Allah’ın (azap) günlerinden az korkup az sakınmaları karşısında Hazret-i Musa’yı şaşkınlığa sevketmek için Hala sakınmayacaklar mı?! buyrulmaktadır. “Hala sakınmayacaklar mı?!’ ifadesinin ‘zalimler’ ifadesindeki zamirden hal olması da mümkündür; ‘Allah’tan ve O’nun cezalandırmasından korkmadan zulmeden kavme’ demektir; daha sonra bu hale, yadırgama ifade eden hemze eklenmiştir. İfadeyi muhatap sıygasıyla  أَلَا یَتَّقُونَ  (Hala sakınmayacak mısınız?!) şeklinde okuyanlara gelince, memnuniyetsizliklerini onların yüzüne yüzüne ifade etmek ve yadırgamalarını yüzlerine söylemek maksadıyla iltifat sanatı yapmışlardır. Şayet iltifatın anlamı nedir? Konuşmada Musa (as)’a hitap edilmektedir. İltifat edilen kimseler ise o an gaibdirler ve ne hissettikleri bilinmemektedir?” dersen şöyle derim: Bu sözün, onlara gönderilen zatla yapılan konuşmadaki varlığı, sözü bizzat onların yanında söylemek ve onların kulağına işittirmek anlamındadır; zira bu sözü tebliğ eden, insanlara ulaştırıp onlar arasında yayan odur. Bu ifadede onun takvasını arttırmaya yönelik bir teşvik ve incelik vardır. Kâfirler hakkında indirilen nice ayetler vardır ki onu düşünmek ve onun varlığından ibret almak noktasında en büyük pay müminleredir. (Keşşâf)

Bu iki ayette (10-11) tevbîh manası olmaksızın sadece tahdîd anlamı vardır. Son ayette ألا  edatı tahdîd manası için gelmiştir. Nitekim bu edat, tahdîd ve arz manalarının ikisi için de gelmektedir.  Ayrıca burada bir de emir manası vardır: ‘Savaşın!’, ‘Bize melekleri getir!’, ‘Korunsunlar!’.  (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu)

Hz Mûsa'nın uyarı için gönderilmesinden sonra bunun zikredilmesi, onların zulümdeki taşkınlık ve düşmanlıklarındaki aşırdıklarından taaccüp ettirmek içindir. (Ebüssûd)