Şuarâ Sûresi 14. Ayet

وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ  ...

“Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَهُمْ ve onların var
2 عَلَيَّ bana yükledikleri
3 ذَنْبٌ bir suç ذ ن ب
4 فَأَخَافُ korkuyorum خ و ف
5 أَنْ diye
6 يَقْتُلُونِ beni öldürecekler ق ت ل
 

Çoğu zaman insanlar peygamberleri yalancılıkla itham etmişlerdir. Hz. Mûsâ böyle bir durumla karşılaşmaktan endişe ettiği için moralinin bozulacağını, bunun da dilinin dolaşmasına sebep olacağını (krş. Tâhâ 20/27), dolayısıyla peygamberlik görevini yerine getirirken rahat konuşamayacağını Allah Teâlâ’ya arzetmiş; ya kendisine yardımcı olmak veya tek başına Firavun’a elçi olarak gitmek üzere kardeşi Hârûn’un görevlendirilmesini niyaz etmiştir. Ayrıca İsrâiloğulları’ndan biriyle kavga eden bir Kıptî’yi öldürmüş olmasından dolayı kendisinin de öldürülmekten korkması böyle bir talepte bulunmasına sebep olmuştur (bu konuda bilgi için ayrıca bk. Kasas 28/15).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 149-150
 

وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ

 

İsim cümlesidir.  و  istînâfiyyedir.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.

عَلَيَّ car mecruru  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  ذَنْبٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.

فَ  atıf harfidir.  اَخَافُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أناَ ‘dir. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çevirir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يَقْتُلُونِ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Esre ise mahzuf mütekellim zamirinden ivazdır. Hazf edilen  يَ  ise mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Burada  ي  harfinin mahzuf olduğuna işaret etmek için fiilin sonunda bulunan  نِ  harfinin harekesi esre gelmiştir. 

Merfû muzari fiillere mansub muttasıl zamirler doğrudan doğruya gelmez. Bu fiillerle söz edilen zamir arasına bir  ن  harfi getirilir.  يَقْتُلُونِۚ  fiilinde olduğu gibi. Buna nun-u vikaye denir.
 

وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ

 

وَ  istînâfiyyedir. Mekulü’l-kavle dahil olan ayetin ilk cümlesi, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesinde takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Mübteda olan  ذَنْبٌ  muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin nekre gelişi tahkir içindir.

ذَنْبٌ  kelimesiyle o Kıptîyi öldürmesi kastedilmiştir. Anlam şöyledir: Üzerimde, onlara karşı işlediğim bir suçun sorumluluğu var; o da öldürme eylemine karşı bana kısas yapılmasıdır. Bundan dolayı beni öldürmelerinden korkarım. Buna göre, cümlede muzāf (sorumluluğu) hazf edilmiş olmaktadır. Ya da kötülüğün cezası kötülük olarak isimlendirildiği gibi, (Muhtemelen, Şûrâ 42/40 daki Kötülüğün karşılığı dengi bir kötülüktür ifadesine telmihte bulunularak, kötülüğe verilen cezanın -aslında kötülük olmadığı halde- mecazen bu adla anıldığını ifade ediyor; sözgelimi ‘insanlara hayat bahşetsin diye konulan kısas cezasına kötülük denmez, demek istiyor. Oysa burada -Mekkî bir sure olduğundan- hukukî kurumsal bir cezadan ziyade, fertlerin birbirlerine kestikleri münferit cezalardan söz edilmekte; suçluyu cezalandırırken aşırıya kaçılmaması tavsiye edilmektedir; yani aslında mağdur ve mazlum durumdaki kişi de düşmanına hakiki manada bir kötülük etmektedir, suçun sorumluluğu da suç olarak isimlendirilmiştir. (Keşşâf)


 فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ

 

فَ  ile öncesine atfedilen bu cümle, müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı  faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  یَقۡتُلُونِ  cümlesi, masdar teviliyle  اَخَافُ  fiilinin mef’ûlun bih olarak nasb mahallindedir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

یَقۡتُلُونِ  fiilinin sonundaki  نِ , vikayedir. Vikaye نِ ’ndaki kesra, fasılaya uygunluk gözetilerek hazf edilen mütekellim  یَ ’sından ivaz olarak gelmiştir.

Bu ayet peygamberlerin, fazilet sahibi kimselerin, velilerin Allah'ı tanımalarına, Allah'tan başka hiçbir failin olmadığını bilmelerine rağmen korkabileceklerini de göstermektedir. Çünkü yüce Allah dilediğini, dilediğine musallat kılar. فَأَخَافُ أَن یَقۡتُلُونِ [Beni öldürmelerinden korkuyorum] ifadesi peygamberlik görevimi yapmadan önce demektir. Bu da bahane uydurma değildir, sadece beklenen belayı def etmek istemektir, nitekim bunda davet işine karşı yardım isteme de vardır. (Kurtubî)

Hazret-i Mûsa'nın bu sözü de, emre uymamak için bir gerekçe belirtmek anlamında değil, fakat ancak vaki olmasından önce, beklenen belâyı def etmek içindir. (Ebüssûd)