Şuarâ Sûresi 148. Ayet

وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ  ...

“Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”  (146 - 148. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَزُرُوعٍ ve ekinler arasında ز ر ع
2 وَنَخْلٍ ve hurmalıklarda ن خ ل
3 طَلْعُهَا tomurcuklu ط ل ع
4 هَضِيمٌ yumuşak ه ض م
 

Hz. Sâlih inkârcı kavmine Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlatarak bu nimetlere şükretmek, Allah’a karşı gelmekten sakınmak, O’nun emir ve yasaklarına itaat etmek, haddi aşıp yeryüzünde fesad çıkaranların peşinden gitmemek gerektiğine ve bu nimetleriyle birlikte dünyanın ebedî olmadığına dikkat çekerek uyarıda bulunmaktadır.

“Ustaca” diye çevirdiğimiz 149. âyetteki fârihîn kelimesi, “şımararak” anlamına gelen ferihîn şeklinde de okunmuştur (Şevkânî, IV, 108). Buna göre âyetin meâli “Şımararak dağlardan evler oyup yapmaya devam edebileceğinizi mi sanıyorsunuz?” şeklinde olur. Birinci anlama göre âyet Semûd kavminin dağlardaki kayaları ustaca yontarak ve oyarak sağlam evler yapmış olduklarını, ikinci anlama göre ise zengin, güçlü ve kuvvetli oldukları için dağları ve kayaları rahatlıkla oyarak ve yontarak evler yaptıklarını, bundan dolayı da şımardıklarını ifade eder (bilgi için bk. A‘râf 7/74).

 


Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 166
 

  Tale'a طلع :    طَلَعَ الشَّمْسُ güneş doğdu demektir. Mastarı طُلُوعٌ ve مَطْلَعٌ şekillerinde gelir. مَطْلِعٌ ise güneşin doğduğu yerdir. Güneşin doğuşuna benzetilerek hurma ağacının ilk zuhur eden tomurcuğuna da طَلْعُ النَّخْل denmiştir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 19 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri muttali olmak, ittila, mütalaatuluat ve talihtir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ

 


Ayet atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  نَخْلٍ  kelimesi  زُرُوعٍ ‘e matuftur. 

طَلْعُهَا هَض۪يمٌ  cümlesi  نَخْلٍ  sıfatı olup mahallen mecrurdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

طَلْعُهَا  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  هَض۪يمٌ  haber olup lafzen merfûdur. 

هَض۪يمٌ  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “Benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenileşen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ

 

Ayet önceki ayete atfedilmiştir. Atıf sebebi temâsüldür.

طَلْعُهَا هَض۪يمٌ  ibaresi  نَخْلٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Temâsül nedeniyle birbirine atfedilen  وَزُرُوعٍ  ve  نَخْلٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu kelimelerdeki tenvin cins ve kesret içindir. 

Önceki ayetteki (146)  هٰهُنَٓا  mekân zarfının, son iki ayette  جَنَّاتٍ , عُيُونٍۙ , زُرُوعٍ  ve  نَخْلٍ  şeklinde içeriği belirtilmiştir. Bu, cem' ma’at-taksim sanatıdır. 

هَض۪يمٌۚ  ifadesinde istiare vardır. Bir görüşe göre,-Allahu alem- buradaki  هَض۪يمٌ (sindirilmiş) ile kastedilen, tomurcukları birbiri içine girerek oluşmuş aşırı yoğunluğu ve birbiri içine geçmesi sebebiyle sanki bir kısım tomurcukları bir kısmını sindirip hazmetmiş, bu sebeple naif vaziyet almış gibidir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları-Âşûr)   

146-148. ayetlerinde önce  هٰهُنَٓا  kelimesiyle icmâl yapılmış daha sonra ise takip eden ayetlerde tafsil uygulanmıştır. Kanaatimizce Salih Peygamber kavmini uyarırken içinde yaşadıkları her bir nimete teker teker vurgu yaparak inkârları sonucunda kaybedecekleri şeyleri düşünmelerini sağlamak istemiştir. (İsmail Bayer, Keşşâf Tefsirinde Belâgat Uygulamaları)