اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Hemze istifhâm harfidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَكُنْ nakıs meczum muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
لَهُمْ car mecruru اٰيَةً ‘in mahzuf haline mütealliktir. اٰيَةً kelimesi يَكُنْ ’nin mukaddem haberi olup fetha ile mansubdur. اَنْ ve masdar-ı müevvel, يَكُنْ ’nin muahhar ismine müteallıktır.
يَعْلَمَهُ mensub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو 'dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عُلَمٰٓؤُ۬ا fail olup lafzen merfûdur. بَن۪ٓي muzâfun ileyh olup ى ile mecrurdur. اِسْرَٓائ۪لَۜ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için fetha ile mecrurdur.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir.
Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
Ayet atıf harfi وَ ‘la önceki ayetteki, وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ atfedilmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümlenin haber manalı olması, matufun aleyhe atfını mümkün kılmıştır.
Cümleye dahil olan hemze, tevbih ve takrîr manadasındır.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen soru anlamı değil de azarlama ve kınama kastı taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Menfî كَان ‘nin dahil olduğu isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif vardır. لَهُمْ car mecruru اٰيَةً ‘in mahzuf haline mutealliktir. اٰيَةً , nakıs fiil كَان ’nin haberidir. اٰيَةً ’deki tenvin tazim ve kesret ifade etmektedir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ cümlesi, masdar teviliyle كَان ‘nin muahhar ismidir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يَعْلَمَهُ - عُلَمٰٓؤُ۬ا kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
İbn Amir, اٰيَةً (bir delil) lafzını ötreli okumuşken, diğerleri يَكُنْ 'nin haberi olarak nasb ile okumuşlardır. كَان ’nin ismi ise masdar-ı müevvelden kaynaklanan اَنْ يَعْلَمَهُ “bilmeleri” lafzıdır. İfadenin takdiri de şöyle olur: İslama giren İsrailoğulları alimlerinin ilmi onlar için apaçık bir delil değil midir? Birinci kıraate göre ise يَكُنْ ‘nin ismi اٰيَةً ; haberi ise; İsrailoğulları alimlerinin onu bilmeleri anlamındaki ibaredir. (Kurtubî)
اَوَلَمْ تَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ ifadesi müzekker yapılarak يَكُنْ okunmuş; اَنْ يَعْلَمَهُ (onu biliyor olması) ifadesi isim kılınıp, اٰيَةً haber yapılarak mansub kılınmıştır. Yine, اٰيَةً kelimesi, يَكُنْ 'nin ismi, اَنْ يَعْلَمَهُ da haberi kılınarak, müennes تَكُنْ şeklinde okunmuştur; ancak bu, nekrenin isim, marifenin haber olmasından dolayı ilki gibi (vecih) değildir. Bundan kurtulmak için bir başka açıklama daha yapılmış ve şöyle denilmiştir: يَكُنْ gaib zamiri olup اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ da cümle olarak haber konumundadır. لَهُمْ اٰيَةً ifadesinin şan cümlesi olması caizdir; اَنْ يَعْلَمَهُ ise اٰيَةً ‘den bedeldir. تَكُنْ , müennes olmakla birlikte اٰيَةً ’in nasb edilmiş olması da caizdir. (Keşşâf)
يَعْلَمُهُ fiili, Kuran’ın sıfatını bilmeyi yani arkadan gelen mevsufun doğruluk sıfatının gerçekleştiğini ve onların kitabında olan şeyi bilmeyi kapsar. (Âşûr)