اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Hemze istifhâm harfidir. لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
تَرَ illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel تَرَ fiilinin mefûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
هُمْ muttasıl zamiri اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. ف۪ي كُلِّ car mecruru يَه۪يمُونَۙ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. وَادٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. يَه۪يمُونَۙ fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَه۪يمُونَۙ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Ayet, beyânî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari sıyga cümleye istimrar, teceddüt ve tecessüm anlamları katmıştır.
Hemze takriri istifham harfidir.
تَرَ fiili iki mef’ûle müteaddi olan fiillerdendir. Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَ , faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel تَرَ fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
Kur’an'da geçen أولم تر ile ألم تر arasındaki fark için vav harfiyle gelen tabirin gözle görülen konularda olduğu, diğerinin ise aklî bir düşünceyle delil çıkarmak konularında kullanıldığı söylenmiştir.
أولم تر tabirinin hayatta misali çok görülen konularda kullanıldığı da söylenmiştir.
ألم تر tabirinin de çok rastlanmayan konularda kullanıldığı söylenmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.329)
اَلَمْ تَرَ ifadesi zahiren istifham ise de muhatabı taaccübe sevk eden bir ifadedir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu ifade Kur’an’ın en azim cümlelerinden biridir. Pek çok kez tekrarlanmıştır. Bundan sonra da acayip, garip, akla mantığa aykırı şeyler zikredilmiştir. (Muhammed Ebû Musa, Gâfir Sûresi Belâgî Tefsîri, S. 343)
Masdar cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur ف۪ي كُلِّ وَادٍ , müteallakı olan haber يَه۪يمُونَ ‘ye siyaktaki önemine binaen takdim edilmiştir.
Cümle, istifham üslubunda olmasına rağmen takriri mana taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Takrîr: Muhatabın bildiği birşey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَادٍ ’deki tenvin kesret ve tahkir içindir. Teksir kemiyet bakımından, tahkir ise keyfiyet bakımından düşüklüğü ifade eder.
Şairlerin kullandıkları üslup anlamına gelen ف۪ي كُلِّ وَادٍ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare vardır. Zarfiyyet manası olan ف۪ي harfi sebebiyle وَادٍ , içi olan bir şeye benzetilerek bu konudaki aşırılıklarına işaret edilmiştir.
Vadi ve vadiye dalma kavramlarının zikredilmesi, şairlerin düşüncedeki aşırılıklarına ve haddi aştıklarına bakmadan her konuda bilir bilmez atıp tuttuklarından kinayedir. (Keşşâf)
Müsteâr وَادٍ kelimesidir, hissîdir. Müstearun leh şairin tuttuğu yoldur, aklîdir. Temsîlî bir istiaredir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
هَياَماً ف۪ي كُلِّ وَادٍ ifadesinde istiare vardır. Bununla kastedilen, -Allahu âlem- şairlerin söyledikleri söz ve şiirlerinde çeşitli anlatım tarzlarını ve türlü ifade yollarını kullanmalarıdır. Bir kimsenin arkadaşına, görüşünün farklı veya onun sözünden uzak olduğunu belirtmek üzere أنا ف۪ي وَادٍ وَ أنْتَ ف۪ي وَادٍ (Ben bir vadide, sen bir vadi de) demesi gibidir ki (Ben bir yolda gidiyorum sen bir yolda gidiyorsun) demektir. Arapların فَلاَنٌ
يَحُبُّ مَعَ كُلِّ رِيحٌ يَتِرُ بِكُلِّ جَناحٍ (Falanca her rüzgârla eser, her kanatla uçar) sözleri de bu ifadeye benzemekte olup her kılavuzun ardına düşer, her seslenene cevap verir demektir. Denildiğine göre bu ifadenin anlamı, şairin, övgü, yergi, azık talebi (istizâde), sitem (ıtab), gazel, nesib, teşbib ve mersiye gibi söz çeşitlerini kullanmasıdır ki böylece bu söz çeşitleri, dere dere vadilere ve çeşitli yollara benzetilmiştir. Şairlerin bu şiir konularında serserice dolaşmak (ألْهَيَمًا ) ile nitelenmesi, onların türlü söz çeşitlerini kullanma, bu kullanımı son noktasına kadar götürme becerilerini anlatan ileri derecede mübalağa ifadesidir. Çünkü Yüce Allah’ın serserice dolaşırlar (يَه۪يمُونَۙ ) ifadesi, bu anlamdaki koşarlar (يَسْعُونَ) ve giderler ( هَياَماً ) ifadelerinden daha edebi bir anlatımdır. Üstelik serserice dolaşma (هَياَماً), kâmil aklı ve ağırbaşlılığı olmayan kimsenin niteliğidir ki bu, sağlam akıl, vakar ve hilim sahibi olan kimsenin vasıflarına aykırıdır. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)