قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekulü’l-kavli اِنَّ رَسُولَكُمُ ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
رَسُولَ kelimesi اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّـذ۪ٓي müfred müzekker has ism-i mevsûl رَسُولَكُمُ ‘ün sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اُرْسِلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
HAKİKİ SIFAT
1. Müfred olan sıfatlar 2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. MÜFRED OLAN SIFATLAR
Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اُرْسِلَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
اِلَيْكُمْ car mecruru اُرْسِلَ fiiline mütealliktir.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
مَجْنُونٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
اُرْسِلَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رسل ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
مَجْنُونٌ kelimesi, sülâsi mücerredi جنن olan fiilin ism-i mef’ûlüdür.
قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mekulü’l-kavl, Firavunun sözleridir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ cümlesi, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
رَسُولَكُمُ kelimesinin sıfatı konumundaki has ism-i mevsûl الَّـذ۪ٓي ‘nin sılası olan اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ cümlesi, müspet mazi fiil siygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
اُرْسِلَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ [Size gönderilmiş olan bu elçiniz mutlaka delidir!] cümlesi, tekid edatı olan اِنَّ ve لَ ile tekid edilmiştir. Çünkü muhatap tereddütlüdür. Bu, belâgat ilmi sanatlarındandır.
Firavun, ‘’elçi’’ ifadesini alay için kullanmıştır. Aynı zamanda ‘’elçiniz’’ sözünü muhataplarına atfederek kendini hariçte tutmuş, böylece elçiye ihtiyacı olmadığını ima etmiştir.
رَسُولَ - اُرْسِلَ kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Hazret-i Musa'nın, zikredilen cevapla karşılık vermesi, Firavun’u öfkelendirdi ve Firavun, kavminin etkilenmesinden endişe etti. Bunun üzerine kavmini, Hazret-i Musa'nın söylediklerini kabul etmekten alıkoymak için, çirkin söylemini iki tekid ile pekiştirerek, Hazret-i Musa'nın söylediklerinin, akıl sahibi bir kimseden sadır olan bir şey olmadığını kavmine göstermek istedi, Firavun'un, bu sözünde Hazret-i Musa'ya, gönderilmiş elçi demesi, istihza yoluyladır. Size gönderilen demesi de, kendine gönderilmesini gururuna yedirmediği içindir. (Ebüssuûd)