Şuarâ Sûresi 32. Ayet

فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ  ...

Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَلْقَىٰ sonra attı ل ق ي
2 عَصَاهُ asasını ع ص و
3 فَإِذَا bir de (baktılar ki)
4 هِيَ o
5 ثُعْبَانٌ bir ejderha ث ع ب
6 مُبِينٌ apaçık ب ي ن
 
Eski Mısır inancında Firavun hem kral hem de tanrının oğlu ve dolayısıyla tanrı sayılıyordu. Bu sebeple, onun tanrılığını kabul etmemek veya tanrısallığına karşı meydan okumak mevcut dine karşı çıkmak anlamına geliyordu (Firavun hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/103); Allah tarafından seçilerek gönderilmiş bir peygamberin, Firavun’un tanrılığını kabul etmesi ise söz konusu olamazdı. Hz. Mûsâ’nın getirdiği deliller karşısında çaresiz kalan Firavun, kaba kuvvete başvurarak onu zindana atmakla tehdit etti. Bununla birlikte Mûsâ aleyhisselâm Firavun’un iman edeceği ümidiyle ona tatlı dille konuştu, Allah da mûcizeler gönderdi (32 ve 33. âyetlerde belirtilen mûcizeler hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/107-108; Tâhâ 22/22, 56-76). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 151
 

فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ

 

فَ  istînâfiyyedir.  اَلْقٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

عَصَا  mef’ûlun bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  اِذَا  mufacee harfidir.  اِذَا  isim cümlesinin önüne geldiğinde ‘birdenbire, ansızın’ manasında mufacee harfi olur. 

Munfasıl zamir  هِيَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ثُعْبَانٌ  mübtedanın haberi olarak lafzen merfûdur. 

مُب۪ينٌ  kelimesi  ثُعْبَانٌ ‘nın sıfatı olup lafzen merfûdur. 

اَلْقٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

مُب۪ينٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ

 

فَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi  اَلْقٰى عَصَاهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Makabline takip anlamı ihtiva eden  فَ  ile atfedilen  فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümleye dahil olan  اِذَا , müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle  فَ  ile birlikte kullanıldığı zaman, “ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum” anlamları olur. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kur’an’da yılan için farklı kelimeler kullanılmıştır.  جآن  , ثُعْبَانٌ  , حيَّ  gibi. Bunun sebebi vurgulanmak istenen mananın farklı olmasıdır.

مُب۪ينٌۚ  kelimesi  ثُعْبَانٌ  için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Sıfat, tâbi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için kullanılan bir açıklama biçimidir. Sıfatın kullanılmasının, matbusunun daha iyi tanınması, övülmesi, yerilmesi, pekiştirilmesi, acındırılması, kapalılığının giderilmesi, tahsis edilmesi gibi maksatları vardır. Itnâb, bazen de sıfatlar vasıtasıyla yapılmaktadır. (Ar. Gör. Ömer Kara, Belâgat İlminde İki İfade Biçimi: Itnâb-Îcâz (I) Kur’an Metninin Anlaşılmasındaki Rolü Üzerine Bir Deneme)

Hazreti Musa 'nın, 30. Ayetteki [Sana apaçık bir şey getirirsem de mi?] sözü, Allah Teâlâ’nın, asasını yere atmazdan önce ona bu asanın bir ejderha olacağını bildirdiğine delalet eder. Eğer böyle olmasaydı, Hazret-i Musa  bunu söyleyemezdi. Binaenaleyh o asasını atınca, Allah Teâlâ’nın ona vadettiği gerçekleşti ve o asa apaçık bir ejderha oluverdi. (Fahreddin er-Râzî) 

Cenab-ı Hak burada  ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ [apaçık bir ejderha] buyurmuş, bir başka ayette  حيَّ [koşan bir yılan] (Taha, 20); bir diğer ayette ise,  كَاَنَّهَا جَٓانٌّ  [sanki o hareketli yılandır]  (Kasas, 31) buyurmuştur. ‘’Halbuki  جآن  küçük oluşa,  ثُعْبَانٌ  ise büyük oluşa delalet eden bir ifadedir" denirse, şöyle cevap verilir:  حيَّ  bütün yılan cinsini içine alan bir isimdir. Bu isim, o yılan büyük olduğu için  ثُعْبَانٌ  diye ifade edilmiş, hafif ve süratli bir yılan olduğu için de  جآن  diye ifade edilmiştir. Binaenaleyh her iki ifade de doğrudur. Bunun şeytana benzetilerek, جآن  ismini almış olması da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)