اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Bu âyetlerde müşriklerin Kur’an’a inanmamalarından ve ona karşı gösterdikleri düşmanca tavırdan dolayı üzülen Hz. Peygamber ve müminler teselli edilmektedir (krş. Kehf 18/6; Fâtır 35/8). Çünkü Peygamber’in görevi onları zorla iman ettirmek değil, Kur’an’ı tebliğ edip doğru yolu göstermektir (Nahl 16/82). 4. âyette ifade edildiği üzere Allah Teâlâ isteseydi inkârcıları iman ettirecek bir mûcize ve bir felâket göndererek onların boyun eğmelerini sağlardı. Ancak böyle bir zorlama imtihan hikmetine aykırıdır. Allah dünyayı, hayatı ve ölümü imtihan için yaratmıştır. İnsanın bu imtihanı kazanması serbest ve özgür iradesiyle Allah’a inanmasına ve itaat etmesine bağlıdır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 144اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. نَشَأْ şart fiili olup meczum muzari fiilidir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur.
نُنَزِّلْ meczum muzari fiili, cevap cümlesidir. عَلَيْهِمْ car mecruru نُنَزِّلْ fiiline mütealliktir. مِنَ السَّمَٓاءِ car mecruru نُنَزِّلْ fiiline mütealliktir. اٰيَةً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ظَلَّتْ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
اَعْنَاقُهُمْ kelimesi ظَلَّتْ ‘in ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَهَا car mecruru خَاضِع۪ينَ ‘e mütealliktir.
خَاضِع۪ينَ kelimesi ظَلَّتْ ’in haberi olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
نُنَزِّلْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
خَاضِع۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan خضع fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.
Şart cümlesi نَشَأْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ف karinesi olmadan gelen cevap cümlesi نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً , meczum muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
اٰيَةً kelimesindeki tenvin, kesret manasının yanında tazim de ifade eder.
نَشَأْ ve نُنَزِّلْ fiilleri, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ cümlesi, cevap cümlesine atfedilmiştir. Bu cümlenin, istînâfiyye olması da caizdir. İstimrar ifade eden nakıs fiil ظَلَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ظَلَّ ’nin haberi خَاضِع۪ينَ , ism-i fail kalıbında gelerek durumun devamlılığına ve istimrara işaret etmiştir.
Sıfat, (ضارب) ve (مضروب) gibi, ism-i fail ya da ism-i mef’ûl şeklinde bir fiili tavsif etmek için gelirse, hudûs (sonradan meydana gelme, zaman zaman meydana gelme) ifade eder. Ama böyle olmaz da sıfat-ı müşebbehe olursa, sübut (devamlılık ve süreklilik) ifade eder. (Fahreddin er-Râzî, Şuara/56)
İsm-i fail, şimdiki zamanda hakikat, geçmiş ve gelecek zamanda ise mecaz anlamı ifade etmektedir. İsm-i fail; fiili yapan kişiye veya fiilin kendisinden meydana geldiği şeye delalet etmesi için “fâ‘ilun” vezninde sübut (devamlılık) değil, hudûs (geçicilik) anlamı ifade eden türemiş bir isimdir.
İsm-i fail, muzâf olup âmil olmadığında daha çok sübut (devamlılık) anlamı ifade eder. Bu durumda izafet, hakiki izafet olur. O zaman da ism-i fail, âmil olup izafeti lafzî olan sübut anlamlı sıfat-ı müşebbehe ile karıştırılmaktadır. Nahivcilerin; “ism-i fail’in teceddüt (yenilenme) anlamı ifade ettiği” şeklindeki görüşlerinin İbn Hişâm ve İbn Mâlik’de haklı gerekçeleri var gibi gözüküyor. Zira ism-i faili hareke ve sükun bakımından fiil gibi değerlendirmektedirler. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lâmı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهَا , amili olan خَاضِع۪ينَ ‘ye ihtimam için takdim edilmiştir.
نُنَزِّلْ - فَظَلَّتْ kelimeleri arasında muzari fiilden mazi fiile geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.
عَلَيْهِمْ - لَهَا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
فَظَلَّتْ fiili, اَعْنَاقُهُمْ kelimesine isnad edilmiştir. Eğilerek kalmanın boyunlara isnad edilmesi, mecazi bir isnaddır. Gerçekte eğilen boyunlar değil, boyunların sahipleridir. Azaya isnat alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
Bu ifadeyle ayet, onu kontrol altında tutarak imana mecbur etmeyi kastetmiştir. (Keşşâf)
فَظَلَّتْ cümlesi نُنَزِّلْ ile başlayan cevap cümlesine atfedilmiştir; ancak انزلنا denilseydi de doğru olurdu. Bunun benzeri فصدق ve أكن [tasaddukta bulunsam ve salihlerden olsam…] (Münâfikūn 63/10) ayetidir; sanki فصدق (tasaddukta bulunayım) denilmiştir. Ayet (mazi muzari değişikliğiyle) لو شأنا لو أنزلنا و فتظل أعناقهم şeklinde de okunmuştur. (Keşşâf)
Ayet-i kerîme’de geçen فَظَلَّتْ lafzı, muzari manasında olup cümle تظل تدوم takdirindedir. Ayrıca اَعْنَاقُ kelimesi, haddizatında sahiplerinin sıfatı olan خضع۪ (teslim olmak) ile sıfatlanınca, sıfat da akıl sahiplerine mahsus olan sıyga ile cemi oldu. (Celâleyn Tefsiri)
Şayet خَاضِع۪ينَ ’nin haberi olarak gelmesi nasıl doğru olur? dersen şöyle derim: Kelamın aslı فظل لها خَاضِع۪ينَ şeklindedir. İşin boyun eğilerek yapıldığını açıklamak için boyunlar kelimesi eklenmiş ve ifade aslı üzere bırakılmıştır; tıpkı ذهبت أهل اليمامة (Yemame ehli gitti) cümlesindeki gibi ki sanki ehli zikredilmemiş gibidir. Ya da boyun eğme fiiliyle akıl sahipleri nitelendiğinden, tıpkı َلِي ساجِدِينَ […bana secde ediyorlar] (Yûsûf 12/4) örneğinde olduğu gibi boyunlardan, akıllıymışlar gibi خَاضِع۪ينَ şeklinde bahsedilmiştir. Şu da söylenmiştir: عنق من الناس insanların liderleri ve önde gelenleridir; onlardan baş, alın/perçem, göğüs (sadr) kelimeleriyle bahsedildiği gibi, onlar boyunlara da benzetilirler. (Keşşâf)
اَعْنَاقُ lafzı, عُنُقٍ un cemisidir. Denilir ki “ Burdaki nun harfi damme olursa müennes, sukun olursa müzekkerlik ifade eder”. (Âşûr)
فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ [Boyunları ona eğilir] cümlesinde güzel bir kinaye vardır. Yüce Allah, bu sözüyle, daha önce izzetli ve şerefli iken onlara gelen zillet ve horluğu kinaye etti. (Safvetü’t Tefâsir)
الخُضُوعِ lafzının, الأعْناقِ lafzına isnad edilmesi mecazî aklîdir. (Âşûr)
“Boyunlar” اَعْنَاقُ ancak akıllı varlıklara nisbet edilerek “hudû” (itaat etme) sıfatı ile tavsif edilince, tıpkı “(O yıldızları) bana secde ediyor gördüm” (Yusuf, 4) ayetinde olduğu gibi, cemi müzekker olarak خَاضِع۪ينَ şeklinde getirilmiştir. Bu ifade ile kâfirlerin liderlerinin ve ileri gelenlerinin kastedildiği; tıpkı, “Onlar başlardır, göğüslerdir” denildiği gibi, ileri gelenlerin, “boyunlara” teşbih edildiği de ileri sürülmüştür. Yine bununla, insan topluluklarının kastedildiği, Arapça'da “bir grup insan” manasına geldiği de söylenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)