Şuarâ Sûresi 64. Ayet

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ  ...

Ötekileri de oraya yaklaştırdık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَزْلَفْنَا ve yaklaştırdık ز ل ف
2 ثَمَّ buraya
3 الْاخَرِينَ ötekileri ا خ ر
 

İsrâiloğulları, mûcize eseri olarak denizden açılan yollardan geçip Sînâ yarımadasına çıktılar. Bunları izlemekte olan Firavun da açılmış olan bu yollara ordularıyla birlikte girdi. Ancak yüce Allah, Mûsâ ve beraberindeki müminleri kurtardı, Firavun ve beraberindekileri ise denizde boğdu (Hz. Mûsâ ve Firavun hakkında bk. Bakara 2/49-59; A‘râf 7/103-141; Tâhâ 20/9-80; Kasas 28/3-46).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 154
 

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَزْلَفْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ثَمَّ  mekân zarfı olup fetha üzere mebnidir  اَزْلَفْنَا  fiiline mütealliktir.

الْاٰخَر۪ينَ  muzâfun ileyh olup  ى  ile mecrurdur. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

الْاٰخَر۪ينَ  kelimesi sülasi mücerredi  أخر  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَزْلَفْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  زلف ’dir.

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ

 

Ayet atıf harfi  وَ la önceki ayetteki …أوحينا  cümlesine, hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. اَزْلَفْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

ثَمَّ  zarfı  هناك  anlamında olup اَزْلَفْنَا  fiiline mütealliktir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ ; Onları yani firavun ve kavmini denize yaklaştırdık demektir. Bu açıklamayı İbni Abbas ve başkaları yapmıştır. (Kurtubî)

وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ  ifadesiyle alakalı olarak şu iki bahis bulunmaktadır:

Birinci bahis:  وَاَزْلَفْنَا  kelimesine “Denizin, diğerlerine açıldığı, yarıldığı o yere, firavunun kavmini yaklaştırdım.” manasını vermişlerdir. Bu hususta şu üç izah yapılmıştır:

1) Biz firavunun kavmini, Kıptîleri, İsrailoğullarına yaklaştırdık.

2) Biz o Kıptîleri birbirlerine yaklaştırdık ve onlardan hiç kimse kurtulamayacak derecede bir araya sıkıştırdı.

3) “Biz onları denize sürdük...” Bazı alimler de ayetin bu ifadesine, “Hz. Musa’nın (a.s.) peşine düştüklerinde, dünyada iken onların üzerinde dikilip duran bir bulutla gölgelememiz ve böylece de şaşırmış vaziyette kalmaları suretiyle “Biz, firavun ve kavmini hapsettik” manasını vermişlerdir.

İkinci bahis: Cenab-ı Hakk bu yakınlaştırma işini, onların Hz. Musa’yı (a.s.) araştırmak için birleşmiş olmaları bir küfür olmasına rağmen kendisine nispet etmiştir. Cübbaî bu hususa şu iki bakımdan cevap verir.

1) Firavunun kavmi, İsrailoğullarının peşine düşmüştü. İsrailoğulları ise bu işi, Allah'ın emriyle yapmıştı. Binaenaleyh İsrailoğullarının yola çıkışları, Allah'ın tedbiriyle olup firavunun kavmi de onların peşine düşünce, Cenab-ı Hakk bu işi, mecazi olarak kendisine nispet etmiştir. 

2) Bu ifadenin manasının “O vakitte onlar ecellerine yaklaştıkları için biz onları ölümlerine yaklaştırdık” şeklinde olduğu da söylenmiştir. (Fahreddin er-Razi)